2 Ekim 2009 Cuma
NATIONAL GEOGRAPHIC'DEN RESİMLER
3 Ağustos 2009 Pazartesi
TAŞUCU - KIBRIS DENİZ OTOBÜSÜ İŞKENCESİ
21 Mayıs 2009 Perşembe
3 BOYUTLU YER RESİMLERİ
20 Mayıs 2009 Çarşamba
ASKERLİK
Kimi askerliğinin ne kadar çetin geçtiğini tüm detayıyla anlatır. Kimi ne kadar rahat askerlik yaptığını, işlerden nasıl kaytardığını ballandıra ballandıra anlatır.
Bu muhabbetleri dinlemek epey sabır ister. Bayanlar için bu durum biraz daha katmerlidir sanırım.
Rahmetli dedem askerliğini çok anlatırdı. Tüm hatıralarını ezberlemiştim. Dinlemeyi pek istemediğim zamanlarda dedem anlatmaya başlar başlamaz ben hemen atılır “tayyareler sırayla geçtiler, atan geçti atan geçti değilmi dede” deyip hevesini kursağında bırakırdım. Ah dedem keşke şimdi yaşasaydı da tekrar tekrar dinleseydim askerlik hatıralarını. Dedem askerliğini 50’lerde Etimesgutta tankçı olarak yapmış. Askerliğimi Etemusta yaptım derdi. O zamanlarda öylemi söylüyorlardı yoksa dedem mi öyle kullanıyordu bilmiyorum.
Sabır testini geçip geçemeyeceğinizi sınamak için ben de birkaç askerlik anımı anlatayım :)
Askere gitmeden önce askerliğini yapanlardan dinlediğimiz kadarıyla hayattan beklentimizi epey deniz seviyesine indirmiştik. Ancak anlatılmaz yaşanır derler ya askerlik de pek anlatılarak anlaşılacak bir şey değil yaşamak lazım. Yeşil elbiseyi giyince bambaşka bir aleme geçiyorsunuz.
Neyse hanımdan ayrılık üzüntüsüyle, içimizde biraz matem biraz can sıkıntısı 66. Zırhlı Tugay’ın Topkule Kışlasının yolunu tuttuk. Aradılar taradılar, ilaçları ve kitapları zor şer arama yapan nöbetçinin elinden kurtardıktan sonra kayıt için sıraya girdik. Binaların ortasında genişçe bir alan, sonradan iyice öğrendik ki onun ismi “içtima alanı” imiş. Diğer bir ifadeyle ömür törpüsü diye de ifade edebiliriz. Her öğün tabur binalarından sırayla “Her Türk asker doğar” ya da “En büyük namlu bizde” yürüyüş kararıyla gelinen ve komutanların keyfine göre saatlerce ayakta beklemek zorunda olunan tipik bir alan. Buradaki alanı şeritlerle çevirmişler, ortada bir adam slüetini tebeşirle işaretlemişler. Astsubayın biri bir yüzbaşıyı alanda kovalamış ve silahla öldürmüş. Dakka bir gol bir.
Dediler sizin grup Kartaltepe Kışlasına gidecek şurada bekleyin araç gelecek sizi alacak. BMC kamyonlardan otobüse çevrilmiş II. Dünya savaşından kalma otobüsümsü bir araç. Yerden yüksekliği 1.5 metre. Binebilmek için öncesinde askerlik yapmış olmak lazım. Önce bavulu fırlatıyorsun içeriye sonra yukarıdan birisi elinden tutuyor ve yoğun bir çaba ve gayretle çıkıyorsun. 50 –60 kişi üstüste çuval gibi tıkış tıkış müstakbel kışlamıza yol alıyoruz. Toprak yoldan ilerlediğimiz için arabanın her yerinden içeriye giren toz ve sıcaktan nefes almak o kadar zorlaştı ki kışlaya varınca inanılmaz rahatladık ve kışlamızı daha bir sahiplendik :) Bilerek yapmışta olabilirler. Dakka iki gol iki.
Akşam bizi yemek sırasına dizdiler, onbaşılar öyle bir havaya girmişler ki sanırsınız binbaşı albay filan. Elimizde bir tabak yemek alacağız, aşçıbaşı tabağa ben deyim yarım kepçe siz deyin çeyrek kepçe ne olduğu belirsiz bir su koydu. İçinde bir iki tane taze fasulyeyi andırır bir şeyler salınım halinde duruyor. Elimize çeyrek ekmek tutuşturdular haydi yiyin. O çeyrek ekmek sanırım yediğim en lezzetli şeydir. Tabağın kenarını köşesini öyle bir sildik ki sanırsınız tabaklar hiç kullanılmamış. Bizim istihkak çıkıncaya kadar bir hafta aynı seyansları yaşadık mecburen. O an bizim çöm grubunun (uzun dönemlerin tabiriyle poşet grubunun) fotoğrafını çekmeliydiniz. Herkes ağlamaklı, kiminin üzüntüden, kahrolmuşluktan kapkara olmuş suratı, kimi aval aval bakıyor iki tarafına bu kadar mı yiyeceğimiz, bizde sandıydık ki bunlar sadece ara sıcaklar diye :) Dakka üç gol üç.
Daha nice goller yedik ama alnımız ak boynumuz dik bir şekilde askerliğimizi aslanlar gibi yaptık ve sevdiklerimize kavuştuk. Şimdi tatlı birer anı olarak zihnimizde dolanıyor.
Doguda daha zor sartlarda askerlik yapan kardeslerime Allah sabir versin, kolayliklar versin. Eminim ecrini obur dunyada katbekat alacaklardir.
18 Mayıs 2009 Pazartesi
GÜLİSTAN HİKAYELER ( Sadi Şirazi )
Bir tüccar alışverişte zarar etmişti.
Oğlunu kimseye söylememesi konusunda uyardı. "Neden?" diye sordu oğlu saf saf.
"O zaman dert katmerleşir. Sermayenin azalmasıyla düşmanın oh çekmesi aynıdır" dedi tüccar.
Üzüntünden söz etme düşmanına, yüzüne karşı üzülür, ardından güler.
AKILLI İNSAN KAVGA ETMEZ
Cahil ve aptal bir adam alimin yakasından tutmuş türlü halaretler ediyor, ona saldırıyordu.
Derin akıl sahibi bir düşünür bunu görünce "Gerçekten alim olsaydı, cahille yüzgöz olmazdı" dedi.
Akıllı insanlar kavga etmez.
Alim kimse zevzek ve cahil biriyle dalaşmaz, onun seviyesine inmez.
Gönül ehli olanlar aralarındaki tüyü korurlar, koparmazlar.
İki cahil karşı karşıya gelse, zincir de olsa parçalarlar.
Kendisine küfredene, sükun ile şöyle cevap vermiş bir derviş "söylediğinden daha kötüyüm ben, benim kadar bilemezsin kendimi"
SUSKUNLUĞUN NEDENİ
Kisra'nın huzurunda bir sorunu tartışıyordu bilgeler. Büzücmihr hiç ağzını açmıyordu.
"Niçin düşünceni söylemiyorsun üstad ?" diye sordular.
"Hekim ilacı hastaya verir. Düşüncelerinizin doğru olduğunu görüyorum, benim konuşmama ne gerek var?" dedi Büzücmihr.
Sözlerim etkisiz kalıyorsa konuşmamın gereği yoktur.
13 Mayıs 2009 Çarşamba
BEYPAZARI
Övüldüğü kadar var hakikaten. Dedelerimizin kokusu var şehirde. Evleri çarşıları camileri apayrı bir şey anlatılmaz yaşanır derler ya öyle birşey.
Alışveriş yapmak için çarşıları bulunmaz fırsat. Her türlü meyve kurusunu bulmak mümkün. Beypazarı kurusu zaten hepinizin malumu tadına doyum olmuyor.
Bu kadar tatlıyı yedikten sonra insanı çok susatıyor demedi demeyin sonra:) akşam eve gelince on bardaktan fazla su içtim.
Bu cadde alışveriş için en uygun yer. Gümüşçüler de var. Hanıma gümüş takı takımı aldık. Yüzük kolye zincir iki küpe 40 TL. Bence sudan ucuz ve kalite kallavi. Ama erkekler için pek fazla birşey yok. Adamlar işi biliyor tabi, alışverişi kim yapar hanımlar yapar :) Erkekler yalnızca ödeme memuru ve nakliye işlerinden sorumlu etkisiz eleman.
Burası da eski Beypazarının ara sokaklarından bir görüntü.
Dağlık bir arazide sanırım soğuktan ve rüzgardan korunmak için vadide hemen dağın eteğine yerleşilmiş. Şehrin ortasında geçen ve birbirinin devamı olduğu görüntüsünü veren iki dağı görüyorsunuz. Baldızım bu dağları ejderha sırtına benzetti, gerçekten de benziyor.
Yapmayı unuttuğumuz birşey vardı, o da Beypazarının girişindeki maden suyu şadırvanından maden suyu doldurmak. Bir daha ki sefere unutmayız umarım.
8 Mayıs 2009 Cuma
PANORAMA 1453 MÜZESİ
http://wowturkey.com/forum/viewtopic.php?t=80797&start=0
Bazı yerlerde Macar topçu Urbanın döktüğü toplar diye çok bahsediliyor. Bu biraz kanıma dokunuyor. Çünkü okuduğum diğer bazı kaynaklarda Urbanın öncelerinde Bizans için top yapan bir usta olduğu, sonra Osmanlı için top yapmak üzere kiralandığı, Türk topçuların çok daha etkili ve kaliteli toplar yaptığını görünce üstün görünmek için çok büyük bir top yaptığı ancak onun yaptığı topun deneme sırasında veya kuşatma sırasında infilak ettiği anlatılıyor. Dedelerimiz için hizmeti geçtiyse Allah razı olsun ama sürekli Urban diyerek te dedelerimizin ve özellikle Fatih Sultan Mehmet Hanın bizzat kendisinin çizdiği projeler sonucu dökülen topları gölgelemeyelim lütfen.Avrupalılar bizden ne kadar korksa azdır. Eğer kendimize gelsek, kim olduğumuzu, dünyaya geliş gayemizi hatırlasak ecdadımız gibi bizim de önümüzde kimse duramaz.
Dursa bile ancak el pençe divan durur...
30 Nisan 2009 Perşembe
TÜRK ERKEĞİ ÇEKİCİDİR
Kaçan Golde Yuh Çeker
Evladına Nutuk Çeker
Delikanlıdır Tesbih Çeker
Sportmendir Barfiks Çeker
Tek Eliyle şınav Çeker
Kendi Dişini Kendi Çeker
Ağzında Sigara Halay Çeker
Dikiz Aynasından Hareket Çeker
Muazzam Kopya Çeker
Genelde Babaya Çeker
Canı olmadık şeyler çeker
İskenderin Üstüne Künefe Çeker
Komedi Filminin Kralını Çeker
Kafası Bozulunca Resti Çeker!
Yükte Ağır Parada Hafif Çeker
Parayı Bulan Arabayı Çeker
Mahallede Pati Çeker
Gurbette Hasret Çeker
Balıketli Görünce İç Çeker
Sevdiğini Sorguya Çeker
Aldatılınca Tetiği Çeker
Memlekete Turist Çeker
Kaşı Gözü İlgi Çeker
Her Ortamda Dikkat Çeker
İtalyan Erkeklerine Beş Çeker
İngilizlere Yirmibeş Çeker
Kaynanadan Çok Çeker
Veee
Ne çekerse karıdan çeker!!
21 Nisan 2009 Salı
K-PAX
K-Pax gezegeninden gelen Prot adında bir uzaylı. Robert isminde dünyadan bir çocuğa zihinsel yolla arkadaşlık ediyor. Çocuk büyüyüp evleniyor, çocukları oluyor ve birgün caninin biri eşine tecavüz ediyor ve çocuğuyla birlikte öldürüyor. Adam bu acıya dayanamıyor ve katili öldürdükten sonra nehirde intihar ediyor.
Prot adamın cismine girerek dünyayı gezmeye ve rapor hazırlamaya başlıyor ve akıl hastası olduğu gerekçesiyle akıl hastanesine kaldırılıyor. Bir doktorla aralarında geçen muhabbetlerle film sürüp gidiyor ve en sonunda gezegenine geri dönüyor.
Fikir enteresan, sıradışı. Beni en çok etkileyen kısmı, dünyamızdaki mevcut sistemi, genel geçer doğrularımızı, aile hayatımızı sorgulaması. K-pax'de aile yok. Çocuklar biyolojik olarak üretiliyor ve toplumun her bireyi sırayla bildiklerini çocuğa aktarıyor. Kuralar yok, yasaklar yok, cezalar yok, devlet yok. Herkes yapması gerekenleri biliyor ve yapıyor. Bunlar kulağa tabiki imkansız geliyor. Ancak diyorki cana can, dişe diş kuralını siz kendiniz uydurdunuz ve kendi kendinize inandırdınız diyor. İlginç değilmi islamiyette de kısasa kısas vardır ama bazı kurallar dahilinde ve cezası devlet tarafından verilmek kaydıyla. Kötülük yapana iyilikle muamele etmek dinimizin temel kurallarından ama takan kim değilmi!
Bir başka ilginç nokta da şu. Diyor ki K-pax'da sorun yaşamak yok, pürüzsüz bir sistem işleyip gidiyor. Ama aile olmadığı için sevgi yok, özlem yok. Ailenin ilk başta gereksiz olduğunu düşünüyor ama sonra yaından görünce ailenin ne kadar gerekli olduğunu, kıymetinin bilinmesi gerektiğini, küçük sorunlar büyütülerek ayrılıklara ve küskünlüklere neden olmasının doğru olmadığını anlıyor ve insanlara farklı gezegenden birisinin gözüyle anlatıyor.
Ailelerimizin kıymetini bilelim. Sevgi ve saygıdan asla taviz vermeyelim. Sevmeden sevilmek mümkün değil. Sevelim sevilelim...
20 Nisan 2009 Pazartesi
AYAKLAR
Vücudumuzdaki organların en duyarlı uçları ayağımızın altında yer alır. Bu noktalara masaj yaparsanız, ağrılarınızdan ve acılarınızdan kolayca kurtulursunuz.
Bu organlara bağlı tüm sinirlerin burada sonlandığı gerçekten doğrudur. Allah vücudumuzu öyle mükemmel yaratmış ki bunu dahi düşünmüştür. Bu sistem ile bizim yürümemizi sağlamış ve yürütmüştür ki bu noktalara her baskı yaptığımızda tüm organlarımız harekete geçsin ve düzgün çalışsın.
O zaman bol bol yürüyelim...
Bir başka mevzu da ayaklara banyo sonrasında soğuk su dökmek.
Sıcak su ile banyo yapıp, banyodan çıkarken ayaklara, hatta bacaklara soğuk su dökmek baş ağrısına iyi gelir. Bu konudaki hadis-i şerif şöyledir: “Hamamdan çıkarken ayakları soğuk su ile yıkamak baş ağrısını giderir.” Bazı büyük alim ve evliyalar da bu meyanda tavsiyede bulunmuştur. Bu konuda yapılan bilimsel araştırmalar da peygamber efendimizin tavsiyesini doğrulamıştır.
Özellikle sıcak su ile banyo yapıldığında ve uzun müddet banyoda kalındığında kanın ayaklarda, bacaklarda çoğalması ve beyne giden kanın azalması söz konusu olabilir. Böyle bir durumda ayaklara soğuk su dökmek kanın beyne daha fazla gitmesine neden olacaktır. Bu da kişinin rahatlamasına ve eğer baş ağrısı oluşmuşsa onunda yok olmasına neden olur.
Son olarak Hazreti Ali efendimizin "çoraplarınız başınızın altına koyup yatabileceğiniz kadar temiz olmalı" şeklinde bir tavsiyesi olduğunu işitmiştim. Sanırım çorapların temiz olması başkalarına rahatsızlık vermemek için olduğu kadar, ayakların ve dolasıyle tüm vücudun sağlığını korumak için de önemli olduğu vurgulanmak isteniyor.
Baş ağrısız, sağlıklı ve mutlu günler dilerim...
17 Nisan 2009 Cuma
KAHİRE 2
14 Nisan 2009 Salı
MISIR - KAHİRE
Şehre vardığımızda ilk dikkatimizi çeken şey tabiki trafikteki hacı muratlar ve şahinler oldu. Meğer Türkiye'de üretime son verilince üretim bandını Mısır'a taşımışlar. Hacı muratları görmelisiniz, nasıl olupta çalıştığına hayret edersiniz. Trafik o kadar keşmekeş halindeki trafik kuralı diye bir şey yok. Zaten o kadar çok trafik kazası oluyormuş ki insanlar çok ciddi bir durum olmadığı müddetçe kazadan sonra bir eyvallah çekip yollarına devam ediyorlarmış. Söylediklerine göre yalnızca Kahire'de 40 milyon insan yaşıyormuş. E tabi o kadar kalabalık bir şehir olunca trafik de altüst oluyor.
Burası Han Halil dedikleri Kahire'nin ilk şehirleşmesi esnasında İslam devletinin hakimiyeti sanırım Emeviler zamanında yapılmış bir alışveriş merkezi. Bizim İstanbul'daki Kapalı çarşıya benziyor. Ama Kapalı çarşı tabiki bunun katının katı sayılır. Genellikle hediyelik eşyalar, takılar filan satılıyor. Piramitler ve eski mısır heykellerinin örneklerini bulabilirsiniz. Aldığımız şifahi bilgiye göre satılan eşyaların çoğu Çin'den geliyormuş.
Han Halil'in içerisinde bir kahve'de çay içiyoruz. Kişi başına bir çaydanlık getiriyorlar. Kaynayan suyun içine çayı atıp kaynatıyorlamış. Bizim gibi demlemiyorlar. İçerken içine taze nane koyuyorlar. Hani fena da olmuyor. Bardaklarda ve çaydanlıkta hayır yok ama ortam o kadar otantik ki ne içseniz farketmez. Kahve kaç yüzyıllık bilmiyorum. Osmanlı'dan izler var. Minber maketinde ayyıldız var. Tavandaki işlemeler çok hoş. O kadar kalabalık ki dip dibe tıkış tıkış oturuyorsunuz. İnsanlar nargilelerini fokurtatıyor. Kadın erkek farketmiyor. Normal aileler oturmaya geliyorlar ve nargile içiyorlar. Hatta elli yaşında bir teyzem nargileyi fazla kaçırmış neredeyse kendinden geçiyordu.
Bu resmi de kaldığım otelin balkonundan çektim. Nil nehri gece güzel görünüyor. Gündüz fırsat olsaydı gemi ile tura çıkacaktık ama nafile.
Bu yiğidim de bir Osmanlı paşası. İhtişamı omuzlarımızı kaldırdı doğrusu. Bakmayın siz şimdi araplar bizi kötüler biz de onları. Ama Osmanlı bu Arap ülkelerine çok emek vermişde onlar kıymetimizi bilmiyorlar. Allah onlardan razı olsun.
13 Nisan 2009 Pazartesi
GÜLİSTAN - SADİ ŞİRAZİ
10 Nisan 2009 Cuma
NAMAZ ADAMI YOLDA KOMAZ
Yani namaz insanın ruhunu yıkar, kalbini saf ve temiz hale getirir.
Bazıları "kıl kıl bitmiyor" diye bahane edip gaflete düşebilir ve namazı terkedebilir. Namazın anlamını bilerek, huşu içinde eda eden kişi "kıl kıl bitmesin" ister.
Namaza başlama tekbiri sırasında "Allah'ü Ekber" diyerek elini kaldıran insan sanki şunu demek ister: "Ben şu anda bütün dünyevî kaygıları ve maddî düşünceleri, kısacası Hak'tan gayri her şeyi elimin tersiyle arkaya atıyor ve yüce Mevlâ'nın huzuruna çıkıyorum." Bu niyet ve duyguyla ibadete başlayan kişi; namaz sırasında Allah'a tam bir yakınlık içinde olacaktır. Onun için "Namaz mü'minin mîracıdır."3 buyrulmuştur.
Mîraç sırasında Sevgili Peygamberimiz nasıl ki, Allah yakınlığının son noktasını yaşamışsa, müslüman için de namaz, Allah'la beraber olmanın yoludur.
Bir kimsenin namazı, o sırada Allah'ı hatırlaması ölçüsünde değer taşır. Gaflet içinde kılınan namaz şeklen namaz olsa bile, gerçek namaz olmaktan uzaktır. Bununla birlikte namaz sırasında bir an bile Allah'ı hatırlayıp, kendini O'nun huzurunda hissetmek dahi bir başarıdır. İnsan namaz kılarken en azından böyle bir huzur ânını yakalamayı düşünmelidir. Namazda huşûun şartı sağında solunda kimin bulunduğunu bilmemektir.
" İ. Hakkı Bursevi Hazretleri başlama tekbiri alırken iki elin birden kaldırılmasını şöyle yorumlar: "İşin gerçeği şudur: Sağ el âhiretten, sol el dünyadan ibârettir. Elleri kaldırmak ise, dünya ve âhiret ilgisini elden çıkarıp arka tarafa atmak ve her ikisi sebebiyle de büyüklenmeyi yok etmek anlamını taşır."
Namazda ilk okunan dua olan "Sübhâneke" kelimesinin anlamı "Allahım seni tesbih ve tenzih ederim, sen en yücesin, sen en büyüksün" demektir.
Daha sonra "Fâtiha" suresi okunur. Burada Rab'la bir konuşma söz konusudur. Önce Allah'a hamdedilir. O'nun âlemlerin Rabbi olduğu, her şeyin sahibi ve hâkimi bulunduğu belirtilir. "Yalnız sana kulluk ederiz." denir. Daha sonra "Yalnız senden yardım dileriz." denir. Yani bana kulluk etme imkan ve gücünü veren de sensin demektir."Ya Rab, ben sana sığınıyorum. "Bizi sırât-ı müstakîme (doğru yola) ilet." diye dua ve niyazda bulunulur.
Bir hadisi kudside Cenab-ı Allah şöyle buyurur: "Ben namazdaki Fâtiha suresini kulumla kendi aramda yarı yarıya bölüştürdüm, kulumun istediği onundur." Kul "Elhamdü lillâhi Rabbi'l'âlemîn" dediği zaman, Allah: "Kulum beni senâ etti" der. Kul: "Mâliki yevmiddîn" dediği zaman, "Kulum beni övdü" der. Kul "İyyakena'budu ve iyyakenestain" dediği zaman: Allah: "Bu kulumla benim aramdadır ve kulumun istediği hakkıdır" der. Kul: "İhdine'ssırâta'l-müstakîm sırâtallezine en'amte aleyhim gayri'l-mağdubi aleyhim ve le'ddallîn" dediği zaman Allah: "İşte bu kulumundur ve kulumun istediği hakkıdır" buyurdu."9
"Rükû" eğilmek demektir. Allah'a saygının, Onun büyüklüğünü itiraf etmenin fiilî şeklidir. İnsan aziz (izzet sahibi, değerli) bir varlıktır. Başka fâni varlıklar karşısında eğilmek ona yakışmaz. Allah'ın huzurunda eğilip, kulluğun sâdece O'na âit olması gerektiğini bilenler, başkaları önünde eğilmezler. Rükûda Allah'ın azamet ve yüceliği dile getirilirken, doğrulunca da şükrün O'na mahsus olduğunu belirten sözler söylenir.
Secde vaziyeti insanın Rabbine en yakın olduğu haldir. İnsan Allah karşısında maddî olarak ne kadar eğilir ve küçülürse, mânen o nispette büyür ve yücelir.
Namazın sonunda okunan "Ettahiyyâtü" duasıyla ilgili şöyle bir görüş vardır: Bu dua, Miraç'ta Hz. Peygamber'le Yüce Allah arasında geçen bir konuşmanın hâtırasıdır.13 O mutlu anda Resulullah "Her türlü selâmın, duanın, güzelliğin Allah'a yönelik olduğunu" söyler. Allah da: "Ey Peygamber selâm/esenlik, rahmetim ve bereketim sana olsun." diye mukabelede bulunur. Bunun üzerine Hak Resûlü: "Esenlik ve güzellikler aynı zamanda Allah’ın iyi kullarının da üzerine olsun." der. Ve şehâdet kelimesiyle duasını bitirir.
Namazda bu huşu ve feyzi yakalayamamak namazdan vazgeçmeyi gerektirmez. Gönül ehli şöyle diyor: "Önünde beklediğiniz kapıyı cevap almak için çalınız. Cevap gelmeyince vazgeçen muhtaç değil demektir. Bu durumda ev sahibi ona ilgi göstermez. Bu yüzden namaz terkedilirse mânevî kayıp büyük olur.
" Namazda Allah'ın huzurunda bulunduğunun farkında olmayan ve aklı fikri ticaretinde veya başka dünyevi işlerinde takılıp kalan kimse, gerçek anlamda namaz kılmış sayılmaz. Hz. Ali'nin, bacağına saplanan bir okun çıkarılması sırasında, onun vereceği acıyı hissetmemek için namaza durduğu ve o esnada çıkarma ameliyesinin yapıldığı söylenir.16 Kur'an'da gaflet içinde ibadet edenler için "Yazıklar olsun o namaz kılanlara" "(Mâun Sûresi) buyrulur. Hadiste: "Nice namaz kılanlar vardır ki, kıldıkları namazdan ellerine geçen sadece uykusuzluk ve zahmettir."5 denir.
Serrac'a (ö.378/988) göre namazda kıyam edebi, Allah'ın huzurunda bulunma şuurudur. Kıraat edebi, Kur'an âyetlerini gönül kulağıyla dinliyormuş gibi, yahut da Allah'a okuyormuş gibi bir duyguyla okumaktır. Rükû edebi, Allah'ı yüceltmek, kendisini bir toz zerresi gibi görmek, "Semiallahü limen hamideh" sözünü Allah'ın işittiğini bilmektir. Secde edebi, Allah'a en yakın olma halini hissetmek ve O'nu aziz bilmektir.22
DİPNOTLAR: 1. Müslim, Mesacid, 283. 3. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, IV, Yûnus suresi 10. âyetin tefsiri. 5. İbn Mâce, Sıyam, 21. 8. Kuşeyrî, Risâle, çev. Süleyman Uludağ, 155, Dergâh Yayınları, İstanbul 1978. 9. Müslim, Salât, 37; İbn Arabî, Mişkâtü'l-Envâr, çev. Mehmet Demirci (Nurlar Hazînesi), 98-100, İz Yayıncılık, 2. baskı, İstanbul, 1994. 13. Bk. Ahmet Naim, Tecrîd-i Sarih terc, II, 876. Tahiyyat duasının bu mânâda yorumu için bk. Halûk Nurbaki, Tek Nur, 144, İstanbul 1989. 16. Benzeri bir olay için bk. Hucviri, age, 441. 22. Ebu Nasr Serrac et-Tûsî, el-Luma, çev. H. Kâmil Yılmaz (İslam Tasavvufu), 160, Altınoluk Yayını, İstanbul, 1996.