ANILARIM etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ANILARIM etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Mayıs 2009 Çarşamba

ASKERLİK

Askerlik hemen her erkek için önemli bir dönüm noktasıdır. Özellikle yaşadığı yerden çok fazla şehir dışına çıkmayanlar için çok önemli bir değişikliktir. Hayatları boyunca askerlik anılarını anlatırlar.


Kimi askerliğinin ne kadar çetin geçtiğini tüm detayıyla anlatır. Kimi ne kadar rahat askerlik yaptığını, işlerden nasıl kaytardığını ballandıra ballandıra anlatır.

Bu muhabbetleri dinlemek epey sabır ister. Bayanlar için bu durum biraz daha katmerlidir sanırım.

Rahmetli dedem askerliğini çok anlatırdı. Tüm hatıralarını ezberlemiştim. Dinlemeyi pek istemediğim zamanlarda dedem anlatmaya başlar başlamaz ben hemen atılır “tayyareler sırayla geçtiler, atan geçti atan geçti değilmi dede” deyip hevesini kursağında bırakırdım. Ah dedem keşke şimdi yaşasaydı da tekrar tekrar dinleseydim askerlik hatıralarını. Dedem askerliğini 50’lerde Etimesgutta tankçı olarak yapmış. Askerliğimi Etemusta yaptım derdi. O zamanlarda öylemi söylüyorlardı yoksa dedem mi öyle kullanıyordu bilmiyorum.

Sabır testini geçip geçemeyeceğinizi sınamak için ben de birkaç askerlik anımı anlatayım :)

Askere gitmeden önce askerliğini yapanlardan dinlediğimiz kadarıyla hayattan beklentimizi epey deniz seviyesine indirmiştik. Ancak anlatılmaz yaşanır derler ya askerlik de pek anlatılarak anlaşılacak bir şey değil yaşamak lazım. Yeşil elbiseyi giyince bambaşka bir aleme geçiyorsunuz.



Neyse hanımdan ayrılık üzüntüsüyle, içimizde biraz matem biraz can sıkıntısı 66. Zırhlı Tugay’ın Topkule Kışlasının yolunu tuttuk. Aradılar taradılar, ilaçları ve kitapları zor şer arama yapan nöbetçinin elinden kurtardıktan sonra kayıt için sıraya girdik. Binaların ortasında genişçe bir alan, sonradan iyice öğrendik ki onun ismi “içtima alanı” imiş. Diğer bir ifadeyle ömür törpüsü diye de ifade edebiliriz. Her öğün tabur binalarından sırayla “Her Türk asker doğar” ya da “En büyük namlu bizde” yürüyüş kararıyla gelinen ve komutanların keyfine göre saatlerce ayakta beklemek zorunda olunan tipik bir alan. Buradaki alanı şeritlerle çevirmişler, ortada bir adam slüetini tebeşirle işaretlemişler. Astsubayın biri bir yüzbaşıyı alanda kovalamış ve silahla öldürmüş. Dakka bir gol bir.

Dediler sizin grup Kartaltepe Kışlasına gidecek şurada bekleyin araç gelecek sizi alacak. BMC kamyonlardan otobüse çevrilmiş II. Dünya savaşından kalma otobüsümsü bir araç. Yerden yüksekliği 1.5 metre. Binebilmek için öncesinde askerlik yapmış olmak lazım. Önce bavulu fırlatıyorsun içeriye sonra yukarıdan birisi elinden tutuyor ve yoğun bir çaba ve gayretle çıkıyorsun. 50 –60 kişi üstüste çuval gibi tıkış tıkış müstakbel kışlamıza yol alıyoruz. Toprak yoldan ilerlediğimiz için arabanın her yerinden içeriye giren toz ve sıcaktan nefes almak o kadar zorlaştı ki kışlaya varınca inanılmaz rahatladık ve kışlamızı daha bir sahiplendik :) Bilerek yapmışta olabilirler. Dakka iki gol iki.

Akşam bizi yemek sırasına dizdiler, onbaşılar öyle bir havaya girmişler ki sanırsınız binbaşı albay filan. Elimizde bir tabak yemek alacağız, aşçıbaşı tabağa ben deyim yarım kepçe siz deyin çeyrek kepçe ne olduğu belirsiz bir su koydu. İçinde bir iki tane taze fasulyeyi andırır bir şeyler salınım halinde duruyor. Elimize çeyrek ekmek tutuşturdular haydi yiyin. O çeyrek ekmek sanırım yediğim en lezzetli şeydir. Tabağın kenarını köşesini öyle bir sildik ki sanırsınız tabaklar hiç kullanılmamış. Bizim istihkak çıkıncaya kadar bir hafta aynı seyansları yaşadık mecburen. O an bizim çöm grubunun (uzun dönemlerin tabiriyle poşet grubunun) fotoğrafını
çekmeliydiniz. Herkes ağlamaklı, kiminin üzüntüden, kahrolmuşluktan kapkara olmuş suratı, kimi aval aval bakıyor iki tarafına bu kadar mı yiyeceğimiz, bizde sandıydık ki bunlar sadece ara sıcaklar diye :) Dakka üç gol üç.

Daha nice goller yedik ama alnımız ak boynumuz dik bir şekilde askerliğimizi aslanlar gibi yaptık ve sevdiklerimize kavuştuk. Şimdi tatlı birer anı olarak zihnimizde dolanıyor.

Doguda daha zor sartlarda askerlik yapan kardeslerime Allah sabir versin, kolayliklar versin. Eminim ecrini obur dunyada katbekat alacaklardir.





1 Nisan 2009 Çarşamba

SEÇİM SANDIĞI


Pazar günü sandık başkanıydım. İstemedim ama devlet baba cebren ve hile ile sandıkta görevlendirdi. Daha öncede sandık başkanlığı yapmıştım. Özellikle bu yerel seçimlerin ne menem bir olay olduğunu bildiğimden aman beni yazmayın demiştim ama nafile.

Herneyse sonuçta pazar günü saat 7'de elimizde eşek ölüsü gibi torbalarla gittik sandığa. Allahtan sandıkta görevli diğer arkadaşlar sorumluluk sahibi insanlardı. Hiç bir aksama olmadan işlerimizi hallettik ve akşam saat 10'da torbamızı teslim ettik.

13-14 saatlik deneyimin sonucunda ıkardığım netice şudur: "EĞİTİM ŞART"

Tekrar tekrar söylüyorum "teyzeciğim, ablacığım yalama yapıştırma, kurumasını bekleme, mühür karşı tarafa geçse de birşey olmaz". Yok anlayan yok. Sırada bekliyor onca insan. Seri olması için neredeyse yalvarıyorsunuz ama nafile. Utanmasalar saç kurutma makinası getirip mührü kurutacaklar.

Sırada beklememek için yaşlılığını tüm hastalıklarını bir bir sayanlarımı ararsın, ismimi hiçbir listede bulamadım burada kullanmak istiyorum diyenimi..

45-50 yaşlarında bir teyzemin sırası geldi oy kullanacak. Suratı beş karış belliki beklemekten sıkılmış ama bu kadar olmaz. Kadının kaşları zaten doğuştan çatık. Bu ne surat diye içimden geçirmedim desem yalan olur. Oyunu kullandı sonra giderken bize "biraz güleryüzlü olabilirdiniz" dedi. Bir an ne olduğunu anlayamadık birbirimize bakakaldık. Hemen arka sıradakiler çekiştirmeye başladılar kendisinin asık suratlı olduğundan filan. Anlayacağınız dedikodu seçim sandığında bile vardı.




Bir seçim daha geçti. Memlekete hayırlı uğurlu olsun.

4 Şubat 2009 Çarşamba

SIRA ARKADAŞIM

İnsanoğlu gençken geleceği düşünür, yaşlandıkça geçmişi düşünmeye başlarmış. Sanırım ben de yaşlanıyorum ki geçmişe dalıp gidiyorum. Çocukluğumu, okul yıllarımı hatırlıyorum, anılarımı sevdiklerimle paylaşmaktan mutlu oluyorum. Evet sanırım bu yaşlanmanın ilk belirtileri olsa gerek.

Okul arkadaşlarıyla tekrar görüşmek güzel ama sıra arkadaşlarınızdan haber almak başka bir güzel. Çünkü size okul yıllarınızı daha bir inceden hatırlatıyor. Aynı sırada dirsek çürüttüğünüz, aynı havayı teneffüs ettiğiniz, gerektiğinde birbirinizden kopya çektiğiniz arkadaşlarınız nasıl unutulur değil mi!

Geçenlerde ortaokuldan bir sıra arkadaşım facebooktan bulmuş beni. Adı Serkan Ayhan. Anamur Lisesi Ortaokulunda birkaç yıl aynı sırada oturmuştuk. Tevfik Kayabaşı adında bir sosyoloji hocamız vardı Anamur Lisesi mezunları bilirler. Aynı zamanda müdür yardımcıydı. Sabahları “Anamur Lisesi Ortaokulu öğrencileri” diye hitap ederdi. Yani lise ortaokul karışımı bir okulun ortaokulunda aynı sırayı paylaşmıştık. Şimdi jandarma astsubaymış. Astsubaylık ta askerlik günlerinden pek iyi şeyleri çağrıştırmıyor ya neyse :) İnsanın kendi yakınlarından biri astsubay veya uzman çavuş olursa, insan “bunlar askerde böyle değildi” demeden kendini alamıyor. Sanırım kışlada başka bir havaya giriyorlar :)

Sırayı paylaştık dediğimi mecazi anlamda yada lafın gelişi söylediğimi zannetmeyin. Sırayı ortadan kalemle çizip ikiye ayırırdık. Her gün yeniden sıra paylaşma muhabbeti olurdu. Her ikimizin ölçümü birbirini asla tutmazdı. Kendi tarafından karışlamaya başlarsın sonra ortayı geçince karışları küçültürsün, böylece kendine daha fazla yer almış olursun. Sıranın ortasında onlarca çizik olurdu. Hangi çizginin geçerli olacağı da ayrı bir mesele.

Muhittin Tok adında bir vatandaşlık hocamız vardı. Arkadaşın evine yakın bir yerde oturuyormuş. Sürekli gırgırını yapardık. Sabahları okula arabayla geliyormuş ama benzine kıyamadığından öğleyin eve yemeğe yürüyerek gidip geliyormuş diye anlatırdı. Evini de tamamen kendisi yapmış hiç usta filan tutmamış derdi. Çocukluk işte, öyle çekiştirdiğimize bakmayın. Muhittin Tok nev-i şahsına münhasır bir adam olsa da iyi bir insandı.

Ne eğlenceli günlerdi, keşke şimdi de hayatımız o günlerdeki gibi hareketli ve neşeli olsa...