13 Mayıs 2009 Çarşamba

BEYPAZARI

Her konuştuğum arkadaşım gidip görmüş. Hatta bazıları iki ayda bir ailecek gittiğini söylüyor. İnternetten de araştırdım neredeyse gitmeyen kalmamış. Bizde de bir merak uyandı, Osmanlı evleri , çarşıları filan da var denince beni yeterince cezbetti. Pazar günü biz de ailecek neymiş bu kadar övülen yer dedik gittik yerinde gördük :)

Övüldüğü kadar var hakikaten. Dedelerimizin kokusu var şehirde. Evleri çarşıları camileri apayrı bir şey anlatılmaz yaşanır derler ya öyle birşey.


Alışveriş yapmak için çarşıları bulunmaz fırsat. Her türlü meyve kurusunu bulmak mümkün. Beypazarı kurusu zaten hepinizin malumu tadına doyum olmuyor.

Havuç lokumu fena değil ama ben cevizli sucuğu tercih ediyorum. Özellikle safi pekmezden yapılan sucuklar çok güzel oluyor. Cezeryesi de Mersin'in cezeryesi kadar olmasa da tatmaya değer. Lokum cezerye alışverişini yaptığımız yerde havuç ve gül reçeli de satıyorlardı. Deneme amaçlı tabaklara koymuşlardı. Gül reçeline bayıldım ama evde halihazırda olduğu için hanımı almaya ikna edemedim.

Bu kadar tatlıyı yedikten sonra insanı çok susatıyor demedi demeyin sonra:) akşam eve gelince on bardaktan fazla su içtim.

Bu cadde alışveriş için en uygun yer. Gümüşçüler de var. Hanıma gümüş takı takımı aldık. Yüzük kolye zincir iki küpe 40 TL. Bence sudan ucuz ve kalite kallavi. Ama erkekler için pek fazla birşey yok. Adamlar işi biliyor tabi, alışverişi kim yapar hanımlar yapar :) Erkekler yalnızca ödeme memuru ve nakliye işlerinden sorumlu etkisiz eleman.

İki ayrı müze gezdik. Birisi Tarih Müzesi , hemen okulun yanında. Eski eşyaların bulunduğu ve bazı atraksiyonların yer aldığı bildiğiniz bir müze. Yukarıdaki amcam da bu müzede sergilenen bir eğer , semer ustası. İkincisi eski bir Osmanlı evi. En etkileyici özelliği her odada banyosu olması. Ayrıca gelin odası da harika. Her yerinde bir incelik bir işleme bir güzellik var. Dedelerimizin ruhunda, kültüründe , yaşayışında herşeyinde güzellik varmış.



Burası da eski Beypazarının ara sokaklarından bir görüntü.




Dağlık bir arazide sanırım soğuktan ve rüzgardan korunmak için vadide hemen dağın eteğine yerleşilmiş. Şehrin ortasında geçen ve birbirinin devamı olduğu görüntüsünü veren iki dağı görüyorsunuz. Baldızım bu dağları ejderha sırtına benzetti, gerçekten de benziyor.



Benim genel prensibim bir yere gidince önce arabayla sokaklarda bir gezinti yapıp ilk izlenimi almak ve yabancılık hissini üzerimden atmaktır. Beypazarına gidince de aynısını yaptım. Önce bir kaç tur atıp nereye araba park edilebilir, nereden nereye gidilir, istikameti kafamda çizdim. Sonra Hıdırlık tepesine çıktık. Tüm şehri kuşbakışı izleme şansını bulduk. Harika bir his yaşamaya değer. Şansımıza hava da biraz bulutluydu. Tepedeki banklarda açık havada oturup yanımızda getirdiğimiz çayla birşeyler atıştırdık.
Yemeklerini övüyorlar emimin güzeldir. Biz Movaların Konağında gözleme yedik. Özellikle patatesli güzeldi.

Yapmayı unuttuğumuz birşey vardı, o da Beypazarının girişindeki maden suyu şadırvanından maden suyu doldurmak. Bir daha ki sefere unutmayız umarım.

2 yorum:

  1. Beypazarı deyince zihnime Türk filmini andıran hayaller üşüştü. Önce bıçkın delikanlılar, beyler geldi gözümün önüne. Sonra hepsi silindi bir oldu. Buraya adını bırakan bir şanlı bey olmalı dedim, bir beyin pazarı. Bir elin nesi var derler ama aslında çok şeyi var. Bir adamın anlına yazılır binlerin kaderi bazen. Neyse, bilmem Beypazarının böyle bir hikayesi. Kalbimden öyle geçti bir an. Kahpe bir kurşuna kurban gitmiş bir Beyin Pazarı gibi bir şey, hayal işte.

    YanıtlaSil
  2. Mesut Bey kardeşim sen yazar olmalıymışsın. Hatta hala bile olabilirsin henüz geç değil.
    Bu bölgelere genç şehzadeler idare öğrenmesi için gönderilirmiş. Helal olsun onlara iyi hizmetler vermişler. İpek yolu hala canlı olsaydı belki yine en gözde şehirlerden biri olabilirdi. Şehre ismini veren Beyin de ruhu şadolsun.

    YanıtlaSil

Yorumunuz icin tesekkur ederim, yine beklerim...