27 Şubat 2009 Cuma

HER ŞEY SENDE GİZLİ



yerin seni çektiği kadar ağırsın kanatların çırpındığı kadar hafif..
kalbinin attığı kadar canlısın gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
sevdiklerin kadar iyisin nefret ettiklerin kadar kötü..
ne renk olursa olsun kaşın gözün karşındakinin gördüğüdür rengin..
yaşadıklarını kar sayma: yaşadığın kadar yakınsın sonuna;
ne kadar yaşarsan yaşa, sevdiğin kadardır ömrün..
gülebildiğin kadar mutlusun üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
sakın bitti sanma her şeyi, sevdiğin kadar sevileceksin.
güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
bir gün yalan söyleyeceksen eğer
bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın
güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
kendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsın
ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin.. işte budur hayat!
işte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
çiçek sulandığı kadar güzeldir
kuşlar ötebildiği kadar sevimli
bebek ağladığı kadar bebektir
ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,

SEVDİĞİN KADAR SEVİLİRSİN...

Can Yücel


26 Şubat 2009 Perşembe

OSMAN GAZİ'NİN ORHAN GAZİ'YE NASİHATI



Ecdadın hatıralarına sahip çıkmak, onların yolunda olmak yalnızca onlarla övünmekle olmaz. Cenab-ı Allahın onlara o haşmetli devleti ve kudreti bahşetmesinin arkasındaki sırları araştırmak ve onları hayatımıza yansıtmakla olur.

Osman dedemizin Orhan dedemize nasihatlarını okuduğum zaman, Allah onlara gani gani rahmet eylesin ve ahirette aynı sancak altında haşrolmayı nasip etsin, altı asır dünyaya hükmetmenin bir tesadüf olmadığını bir kez daha anladım. Devleti hakikaten çok sağlam temeller üzerine inşa etmişler. Allah bizleri onların izinden, onların da izini takip ettiği peygamber efendimizin yolundan ayırmasın.

--------------------------------------O--------------------------------


"Ey oğul! Her işten önce din işlerine dikkat et. Zira farizaya (farzlara) dikkat, din ve devletin güçlenmesine sebeptir.

Din işlerini; dikkatli olmayan, itikadı bozuk ve doğru yoldan ayrılmaya yönelen, büyük günahlardan kaçınmayan, helala-harama dikkat etmeyen sefihlere ve ayrıca tecrübesiz kişilere bırakma, devlet idaresinde bu gibi kişilere iş verme!..

Zira yaratandan korkmayan, yaratılandan hiç korkmaz. Büyük günah işleyen ve bunu devam ettiren kimsede sadakat olmaz. Böyle kişilerin sadakati olsa ümmeti olduğu Peygamber-i Zişan'ın sadık tebligatı üzere hareket eder de şer'i şerifin dışına çıkmazdı.

Zulümden, bid'atten sakın. Zulme ve bid'ate teşvik edenleri devletinden uzaklaştır. Çünkü böyleleri seni zevale uğratmış olurlar.

Daima cihad ile devletini genişletmeye çalış. Çünkü uzun zaman sefer olunmazsa askerin secaatine; reislerin ve kumandanların bilgi, tedbir ve malumatına ağırlık ve noksanlık gelir. Böyle sefer işlerini bilenler ölür gider de yerine tecrübesiz kimseler gelir, bu yüzden de birçok hatalar meydana gelir ki, bundan da devlet büyük zararlar görür.

Beytü'l-mali koru! Devletin servetini çoğaltmaya çalış!..

Şer'i şerifin ölçüsüne göre sana ait olana kanaatle, ihtiyaçlarından ve gerekli olanlardan başka lüzumsuz yere telef etme, israftan kaçın.

Askerinle, malınla gururlanma. Zira onlar Allah yolunda cihad için milletin işlerinin yerli yerinde görülmesi ve cihana adalet ve fazileti yayman için vasıtadırlar.

Sadakatle Allah rızası için çalışan devlet erkanını koru!.. Vefatlarından sonra böyle kimselerin çoluk-çocuğuna bak, ihtiyaçlarını karşıla.

Halkından hiç kimsenin malına tecavüz etme!.. Hak edenlere yardım ile iltifat elini uzat, böylelerinin yakınlarını sıkıntıdan kurtar.

Askeri erkânı iyi koru! Alimler, fazıllar, sanatkarlar, edipler; devletin bedeninin gücüdür. Bunlara iltifat ve ikramda bulun. Bir kemal sahibi işitince onunla yakınlık kur, dirlikler ver ve ihsan eyle!..

Hükümetinde ulema, fazıl kimseler, erbab-ı maarif çoğalsın, siyaset ve din işleri nizam bulsun!..

Benden ibret al ki, bu diyarlara zayıf bir bey olarak gelip haketmediğim halde bunca inayet-i celile-i Rabbaniye'ye mazhar oldum. Sen de benim yolumdan git ve bu Din-i Muhammedi'yi ve ashabını, başka sana tabi olanları koru. Allah'ın (c.c.) hakkını ve kulların hukukunu gözet!.. Ve senden sonrakilere böyle nasihat etmekten geri durma.

Ve adalet ve insafa riayet ile zulmü kaldırmaya devam ile her bir işe teşebbüs de Allah'ın yardımına güven.

Halkını düşman istilasından ve zulme uğratılmaktan koru!.. Haksız yere hiç bir ferde layık olmayan muamelede bulunma!.. Halkı taltif et, hepsinin rızasını kazan

25 Şubat 2009 Çarşamba

AYDINCIK

Aydıncık, Mersin ilinin pek adı duyulmamış şirinmi şirin bir ilçesidir. Bir zamanlar küçük limanı önemli bir ticaret yolu olarak kullanılırmış. Yüzyıllardır şimdilerde ilçe olan Gülnar ve çevresindeki kasabaların kaza merkezi olarak önemli bir geçis yolu olmuş. 1912'de yunanlılar çıkartma yapınca merkez Gülnar'a taşınmış ve böylece ikinci plana atılmış. 1987 yılında tekrar ilçe yapılmış. Şimdilerde önemli bir salatalık ve patlıcan üretim merkezi olarak ülkemize hizmet vermektedir.

Mersin’e 175 km. Antalya’ya 325 km.dir. Mersin-Antalya D-400 karayolu ilçeden geçmektedir. Konya-Karaman-Mut- Gülnar güzergahlı yol Aydıncık'ta denizle buluşmaktadır.

2008 yılı nüfus tespit sonuçlarına göre ilçenin toplam nüfusu 11.647’dir. Bu nüfusun 7851”i ilçe merkezinde, 3796 sı köylerde yaşamaktadır.

Tertemiz denizi ve güzelim kumsallarının tadını alanlar her yıl dönüp tatile Aydıncık'a gelirler. Zaman zaman esen rüzgarların azizliğine uğramazsanız tatil yapmak için harika bir yerdir.

İşte size bu güzelim yerin birkaç resmi. İnsanın gururla 'memleketim' diyebildiği bir yer olması ne güzel.......




AVRUPA HARİTASI

1870 yılında çizilmiş bir Avrupa haritası. O dönemde ülkelerin durumlarını resmediyor. Ülkeler arasındaki ilişkilere de ışık tutuyor.

Osmanlıyı da ikiye ayırmış. Avrupa yakasını çıldırmış bir adam sembolize ediyor sanırım. O yıllarda Balkanlardaki karışıklıkları anlatıyor olsa gerek. Anadolu da kendi aleminde keyif yapıyor.

Eski haritalara baktıkça insan ah çekmekten kendini alamıyor. Ah ülen ah.

24 Şubat 2009 Salı

ISSIZ ADAM


Televizyon programlarında ıssız adam hakkında pek bir sık bahsediyorlar. "ıssız adam"la nostalji yaşamışlar da, eski müziklerin güzelliğini tekrar hatırlamışlar da bilmem ne!! Oyuncuların performansı harikaymış ta, o ödüle bu festivala aday olmalıymış kesin kazanırmış filan diyenler de var. Bu söylenenlere aldanarak biz de aldık heyecanla izledik.
Benim daha ilk on dakikadaki tepkim aynen şu oldu: "Televizyondaki bu entel dantel takımının bir filmi beğenmesi için illaki sapık, saçmasapan, terbiyesiz konuşmaların sıkça zikredildiği bir film olması gerekiyor" oldu.
Daha önce üç maymunu izlemiştik. Onda da aynı aynı ahlaksızlıları güya "çok güzel irdelemişlerdi".
Yine TV'deki söylenenlere göre Kültür Bakanlığı son zamanlarda çekilen filmlerin bazılarına teşvik veriyormuş. Elbette versin ona sözümüz yok. İyi filminiz yoksa tanınmazsınız. Kendinizi dünyada iyi tanıtamazsanız bir meramınız olduğu zaman dünyaya kendinizi anlatamazsınız.
Ancak bu sapık filmlere de devlet teşvik vermiş ise bilsinler ki eğer benim ufacık ta olsa bir hakkım varsa o parada, kesinlikle helal etmiyorum.
Umarım bir gün başkalarının pearl harbor'ı çektiği gibi bizimkilerde çanakkale destanını çekerler de dünyaya nam salarlar. Ne diyelim dervişin fikri ne ise zikri de o olurmuş. İnsanın içinde ne olursa çektiği filmlere de o yansır elbet.

19 Şubat 2009 Perşembe

BENJAMİN BUTTON

Akşamları televizyonun karşısına oturup film izlemek çok hoşuma gidiyor. Her ne kadar televizyon izlemenin pasif bir iş olduğunu, beyni çalıştırmadığından gerilettiğini, vücudu kullanmadığınızdan dolayı da hantallaştığınızı söyleseler de, araya reklam girmeden baştan sona bir filmi seyretmenin tadına doyum olmuyor.
Sanırım böyle durumlarda ben kendimi çok kaptırıyorum. Eşim ben televizyon izlerken kendimden geçtiğimi, adeta transa geçtiğimi, kimseyi duymadığımı söyler.
Akşam servisten indikten sonra yol üzerinde bir film satıcısı var. Sık sık film alıp izliyorum ama son zamanlarda hayranlıkla izlediğim pek film olmamıştı taki Benjamin Button'a kadar.
Çok enteresan bir film çekmişler hakikaten. Hayatın anlamını, yaşamın düzenini baştan sona değerledirme ihtiyacı hissettiriyor insana. Eğer insan yaşlı bir şekilde doğup gün geçtikçe gençleşseydi nasıl olabileceğini, hayatımızın nasıl değişeceğini çok güzel işlemişler. Yaşlanmanın da bir nimet olduğunu daha iyi anladım sanırım. Allah öyle bir düzen kurmuş ki bebek olmanın da, yaşlanmanın da bir nedeni, hayatta bir yeri var.
Filmin sonunda eşime sordum "filmde gereksiz bir sahne varmıydı sence" diye. O da benimle aynı fikirde olsa gerek ki çok beğendim, tüm detayları çok iyi çekmişler, hiç gereksiz bir sahneye yer vermemişler" dedi. Başroldekilerin de hakkını vermeden geçmemek lazım tabi.
Âmâ bir usta tarafından yapılan ve geriye doğru çalışan bir saatin varlığından bahsediyordu. Ustanın oğlu savaşta ölmüş ve usta zamanın geriye doğru akmasını istediği, böylece oğluna kavuşabileceğini hayal ettiği için saati bu şekilde yapmış.
İnsanların doğa üstü gayretlerini ve azimlerini izlemek benim için iyi bir motivasyon kaynağı oluyor.
Allah izin verdikten sonra insanoğlunun yapamayacağı hiç birşey yoktur diyorum.



11 Şubat 2009 Çarşamba

MUTLU BİR HAYAT İÇİN 40 TAVSİYE



İstedim ki okuduğumda işte bu tavsiye hakikaten çok doğru dediklerimi koyulaştırayım.

Ama hepsi çok hoşuma gitti.

Evrensel tavsiyeler olarak derlenmiş ama birçoğu dinimizin temel kurallarından bence.


- Ucuz araba kullan, ama alabileceğin en güzel evi al.

- Adam gibi üç fıkra öğren.

- Sevinçlerini sakın erteleme.

- Eşini çok iyi seç. Çünkü bu seçim, mutluluğunun veya bedbahtlığının yüzde 90’ını oluşturur.

- Her gün 30 dakika yürüyüş yap.

- Her yemekten sonra şükret.

- Bir arkadaşının sırrını açıklamadan önce iki kere düşün.

- Maaş çekini imzalayan kişileri asla eleştirme.

- Kaybedecek şeyleri olmayan insanlardan kork.

- Gözünün önünde hep güzel şeyler bulundur.

- Çocukların, adet kelimesini duyduklarında seni hatırlayacak şekilde yaşa.

- Dinine ait kitabı tam anlamıyla okumak için kendine bir yıl süre tanı.

- Kendini ve başkalarını affetmesini bil.

- İlkyardımı öğren.

- Biri seni kucakladığında ilk bırakan sen olma.

- Her gün altı bardak suyunu içmeyi unutma.

- Seni seven insanları koru.

- Zor da olsa ailenle tatil yapmak için herşeyi dene. Bu tatildeki anlar, hayatının en değerli anlarından biri olacak.

- Kendine yapılmasını istemediğin hiçbir şeyi başkalarına yapma.

- Başarıya, iç huzura kavuştuğun, sağlıklı olduğun ve sevildiğin zamanı değerlendir.

- Başarılı ve iyi bir evliliğin iki şeye bağlı olduğunu unutma: “Doğru insanı bulmak. Doğru insan olmak”

- Ebeveynlerini, eşini ve çocuklarını eleştirmek istediğin zaman dilini ısır.

- Sevimsiz olmayacak şekilde ayrı fikirde olmayı öğren.

- Cesaretli ol, hayatına geri baktığında yaptıkların için değil yapmadıkların için üzüleceksin.

- Çok mükemmel bulduğun bir fikri başkasının engellemesine izin verme.

- Keyifsizliklerini açığa vurma.

- Nasıl bir duygu olduğunu öğrenmek için 24 saat kimseyi ve birşeyi eleştirme.

- Evliliğini güzelleştirmek için her gün birşeyler yap.

- İyilik dolu bir sözü ve iyiliğin etkisini asla küçümseme.

- Çocukların hakkında başkalarına iyi birşeyler söylerken, bırak onlar da duysun.

- Güç, sahip olduğun mallarla ilgili değildir. Unutma.

- Çocuklarını anlamaya çalış, yargılamaya değil.

- Kalem ve not defterini daima yanında taşı.

- Zaman ve kelimeleri boş yere harcama. İkisi de çok değerli.

- İnsanların yaptıkları olumsuz şeyleri değil, ileride yapacaklarını düşün.

- Senden az ya da çok parası olanlarla, paran hakkında konuşma.

- Birşeyi elde etmek için çok çaba sarfettiysen, tadını çıkarmak için zaman ayır.

- Birisinin kahramanı ol.

- Neyi ve kimi desteklediğini insanlara söyle.

- Sadece aşk için evlen.

10 Şubat 2009 Salı

ERKEK DEDİĞİN...


RESİMDE KAÇ TANE YÜZ BULABİLECEKSİNİZ


Resimde 11 tane insan yüzü bulunuyor.
Normal insanlar 4-5 tanesini bulabiliyor.
8 tane bulduysanız fena değilsiniz,
9 tane bulduysanız gözlem yeteneğiniz gelişmiş,
10 tane bulduysanız iyi bir gözlemcisiniz,
11 tane bulduysanız olağanüstü bir gözlemcisiniz , tebrikler..

5 Şubat 2009 Perşembe

EKONOMİK KRİZE REÇETE (Ahmet Coşkun)

Ekonomik krizin ülkemizi teğet geçmediğini artık biliyoruz. Belki medya hükümeti yıpratmak için ekonomik haberleri biraz abartarak veriyor. Ama yinede görüyoruz ki işler pek yolunda gitmiyor. İşçi çıkarmalar, üretim oranlarındaki düşüş, ihracatın hızlı bir şekilde düşmesi olumsuz göstergelerin yalnızca birkaçı.

Önünüze gelen herkes hükümeti veya ekonomi yönetimini eleştiriyor. Millet olarak bizim en büyük sorunlarımızdan birisidir. Kendi yaptığımız işi daha iyi nasıl yapabiliriz diye bakmayız ama hep başkaların işlerini iyi yapmadığını söyler, herkesi yerli yersiz eleştiririz.

Eleştirmek yalnızca bir şartla mazur görülebilir ki o da çözüm önerisi sunmaktır. Başbakanlıkta çalışan kıymetli bir uzman olan arkadaşım Ahmet Coşkun ekonomik krizde neler yapılabilir diye düşünmüş taşınmış ve çözüm önerilerini ortaya koymuş. Her ne kadar bazı önerilerine kendim sıcak bakmasam da mevcut durumdaki gibi hiç bir şey yapmadan geçiştirmeye çalışmaktansa bu önerileri dikkate almaya değer. Avrupa Yakasındaki Dilber halanın tabiriyle "önerilerini ortaya koymuş, isteyen alır geder istemeyen almadan geder".

______________________o___________
53 MİLYAR LİRALIK PARASAL GENİŞLEME, VERGİ İNDİRİMİ
VE KAMU HARCAMASI PAKETİ

Gelişmiş ülke ekonomilerinde başlayıp tüm dünyaya yayılan küresel finansal kriz dolayısıyla bütün ülkeler paketler hazırlayıp etkilerini minimize etmeye çalışırken bizim büyük bir aymazlık ve anlamsız bir iyimserlik içersinde vaktimizi israf etmemiz kabul edilemez. Ne var ki siyasal karar alıcıları yönlendirenler, hükümeti pasif ve olan biteni seyreden bir pozisyona sürükledikleri gibi, son beş yılda yaşanan önemli başarıların sadece olumlu dış konjonktür sayesinde gerçekleştiği eleştirilerine de haklılık kazandırmışlardır. Ekonomik yapı eskisiyle kıyaslanmayacak ölçüde sağlam durumdadır, ancak en basitinden bizim elimizde olmayan nedenlerden kaynaklanan ihracat daralması ve azalan likiditenin eninde sonunda ekonomiyi küçülteceğini öngörmek zor olmasa gerektir.
Derinleşmesi muhtemel krizin siyasal sorumluluğundan bir nebze kurtulabilmesi ve “bu krizin bizim krizimiz olmadığı”nı seçmene kabul ettirebilmesi için hükümetin daha proaktiv önlemler alıp bunun sunuşunu iyi yapması gerekiyor.

SORUN NE?

Uluslararası boyutta mortgage krizi ile başlayan ve finansal piyasalarda mortgage’a dayalı menkul kıymetlerin değerinin düşmesi ve kimi bankaların batmasıyla derinleşen ve sonuç itibarıyla gelişmiş ülkelerden başlamak üzere işsizliğin artması ve talep daralması şeklinde sonuç doğuran küresel ekonomik kriz, daralan finansman kaynakları ve dış talep nedeniyle ülkemize de bulaşmış durumdadır.

Ülkemiz ekonomisinin küresel ekonomik krizden olumsuz etkilenmiş olması değişik göstergelere de yansıdığı görülmektedir. Örneğin Kasım ayında sanayi üretimi geçen yıla göre %13,9’luk bir düşüş yaşamış, endeksin en önemli bileşeni olan imalat sanayi üretimindeki gerileme ise %15,5’e ulaşmıştır.

2007 yılı Aralık ayında %81,1 olan üretim değeri ağırlıklı kapasite kullanım oranı, 2008 yılı Aralık ayında %64,7 seviyesinde gerçekleşmiştir.
Tüketici Güven Endeksinin de bir yıl içersinde 93,89 puandan 69,90 puana gerilediği görülmektedir.

Son yıllarda kamu kesiminin borçları nisbi anlamda azalmışken özel sektör dış borçlarında bir sıçrama gözükmektedir. Şöyle ki özel kesimin 2008’in üçüncü çeyreği itibariyle kısa vadeli dış borcu 51,2, uzun vadeli dış borcu ise 145 milyar düzeyindedir. Küresel talebin daralmasıyla beraber özel sektörün faaliyetlerini devam ettirmesi zorlaşmıştır.
Tüm bu göstergelerin belki de sonucu olarak 2008 Ekim istihdam verilerine göre işsizlik oranı geçen yılın aynı dönemine göre 1,2 puan artışla yüzde 9,7'den yüzde 10,9'a çıkmıştır. Yukarıdaki Kasım ve Aralık aylarına ait öncü göstergelere bakıldığında bu oranın şu an için arttığını söylemek kehanet olmasa gerektir.

Ülkemiz ekonomisindeki sorun özetlemek gerekirse;
Azalan talep dolayısıyla girişimci ekonomik faaliyeti durdurarak veya yavaşlatarak işçi çıkarmak zorunda kalmakta, bankalara ve devlete olan borçlarını ödeme güçlüğüne düşmekte, belirsizlik ortamında yatırımları ve büyük harcamaları ertelemekte,
Küresel finans imkânlarının daralması nedeniyle bankalar sendikasyon kredilerini çevirmekte zorlanmakta, reel sektöre kredi musluklarını kapatmakta ve ekonomik küçülme ve işsizlik sebebiyle batık krediler artmaktadır.

PEKİ NE YAPMALI?

Mevcut ekonomik daralma sürecini en az hasarla atlatıp küçülmeyi sınırlı tutmak ve bunun için para ve maliye politikası paketi şekillendirmek acil bir ihtiyaç olarak karşımızda durmaktadır. Diğer ülkelerin ekonomi yönetimleri radikal sayılabilecek adımlar atarken olumsuz durumun düzelmesini piyasanın kendi mekanizmalarına bırakmanın toplumsal ve siyasal sonuçları olabileceği gibi sınırlı sayıda önlemle derinleşmesi önlenebilecek bir krizin daha da yayılmasına neden olunabilecektir.
Ekonomi yönetiminin
Piyasadaki parayı bollaştırması,
Girişimcinin rekabet edebilirliğini arttırıcı vergi indirimlerine gitmesi,
Talep yaratıcı ve pozitif dışsallığı olan harcamalarda bulunması gerekmektedir.

Ekonomi yönetiminin aşağıdaki önlemleri paket halinde hayata geçirmesi halinde kriz daha kolay ve erken bir biçimde atlatılacak ve ekonomi tekrar büyüme trendine geri dönecektir:

1. IMF ile bir an önce anlaşılmalı ve piyasada beklendiği üzere 20 milyar dolar kredi sağlanmalıdır.
2. Merkez Bankası 30 milyar lira tutarında devlet iç borçlanma senedi (DİBS) satın almalı ve parasal genişleme sağlamalı; ayrıca faiz indirimlerine devam etmelidir.
3. Merkez Bankası hesaplarında gözüken işçi dövizleri mevduat sahiplerinin onayı alınmak suretiyle Ziraat Bankası ve Halk Bankasına aktarılmalıdır.
4. Yılık 8000 liralık ücrete vergi istisnası tanınması yoluyla işveren üzerindeki vergi yükünün hafifletilmesi sağlanmalıdır. Bu, özel kesimde brüt ücretlerin düşmesini netice verirken, kamu sektöründe 100 liralık net maaş artışını beraberinde getirecektir.
5. Talep esnekliği ve pozitif dışsallığı düşük olan sigara, alkol, gazlı içecek, şans oyunu, mobil iletişim gibi alanlarda vergiler artırılmalı, buna karşılık süt, ayran, yoğurt, tereyağı ve zeytinyağındaki vergiler %1 oranına çekilmelidir.
6. Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğünün proje stoku içersinde yer alan sulama ve hidroelektrik santralı (HES) projelerine ve Büyükşehirlerdeki metro inşaatlarına kaynak aktarılmalı ve projeler tamamlanmalıdır.
7. Arz fazlası ürünleri satın almak üzere Toprak Mahsulleri Ofisine (TMO) kaynak aktarılmalıdır.
8.Daha önce sınırlı zaman ve kapsamda uygulanan Süt Projesi ülke genelinde özel-kamu ayrımı yapılmaksızın bütün kreş, bakımevi, anaokulu ve ilköğretim okulları ile yetiştirme yurdu, hastane, hapishane ve kışlalarda yeniden başlatılmalıdır.

SONUÇ
Sıralanan politika demetinin ilk yıl mali bilânçosunu yazacak olursak;
Harcama/Kaynak Miktar (TL)
Vergi indirimi (25 milyar)
[1]
DSİ ve metro projelerine kaynak (5 milyar)
TMO’ya kaynak (2 milyar)
Süt Projesi (1 milyar)
Toplam Harcama ve Vergi İndirimi (33 milyar)

Düşen faizden kaynaklanan tasarruf 10 milyar
Piyasaya bırakılan paranın tüketim vb. vergisi 5 milyar
Vergi artışı 5 milyar
IMF Kredisiz İlk Yıl TOPLAM (13 milyar)

Görüldüğü gibi paket kendi içersinde 13 milyar liralık açık vermektedir. İlk yıl oluşması beklenen bu açık toplam 32 milyar liralık[2] IMF kaynağından karşılanmalı, ikinci yıl 11 milyar ve üçüncü yıl 8 milyar lira muhtemel açıkların finansmanında kullanılmalıdır. Zaman ilerledikçe paketin olumlu ekonomik etkileri görülecek ve bu gelişme kamu gelirlerine yansıyacaktır.
25 milyar lirası vergi indirimi ve 8 milyar lirası da kamu harcaması olmak üzere toplam 33 milyar liralık genişleyici maliye politikası ile Merkez Bankasınca satın alınacak tahvil tutarı olan 30 milyar liralık genişleyici para politikası bileşenlerinden oluşan öneri paketinin vakit kaybetmeksizin hayata geçirilmesi ve kendi içindeki tutarlılığın korunması gerekmektedir.
IMF yönetiminin ikna edilmesinde karşılaşılabilecek güçlükler ve kimi önerilerin uygulanmasına karşılaşılabilecek idari kapasite yetersizlikleri bu paketin temel riskleri durumundadır.
Her kamu politikası uygulamasında olduğu gibi ölçme, değerlendirme ve sonuçların izlenmesi bu politika demeti için de söz konusudur. Başbakan tarafından açıklanması ve siyasal olarak güçlü bir kişiliğin paketin koordinasyonunu yürütmesi başarıyı arttırıcı etmenler olacaktır.

[1] Parantez içi rakamlar maliyeti göstermektedir.
[2] 1 Dolar=1,6 TL varsayılmıştır.

ALTIN FİYATLARI NEREYE GİDİYOR ?

Son günlerde altın fiyatlarında müthiş bir sıçrama yaşandı. Altın biriktirenler yada düğünden altın kalanlar heyecanlandılar tabi. Fiyatlar hızlı artmaya başlayınca sürekli yükselecekmiş gibi bir beklenti ortaya çıkıyor. Hatta konuştuğum bazı arkadaşlar 60 TL’ye kadar gider bu diye ümitleniyorlar.

Okuduğum bir haberde şu öngörülere rastladım.

Analistler, şu anda 923 dolar seviyelerinde bulunan altının onsunun bu yıl 1500 dolara kadar yükselebileceğini ifade ediyor. ( Bu analistlerin kimler olduğu açıklanmadığına göre sansasyon olabilir)
İstanbul Altın Borsası Başkan Yardımcısı Oğuzhan Aloğlu, onsun bu yıl 750-1000 dolar arasında seyretmesini beklediklerini ifade etti.
http://www.bigpara.com/ 02.02.2009

http://goldprice.org/ internet sayfasından altının dolar cinsinden ons fiyatlarını takip edebilirsiniz. Aşağıda altının 30 günlük, 6 aylık ve 5 yıllık fiyatlarını gösteren grafikleri koydum. Ayrıca enflasyondan arındırılmış olarak altının 35 yıllık macerasını gösteren bir tablo da ekledim.
Bu tablolardan neler görüyorum: 80'lerde zirveye çıkan altın fiyatı 2001 yılına kadar bir düşüş trendine girmiş. 2001 yılından bu yana düzenli bir şekilde yükseliyor. 2008 Mart-Ekim ayları arasında bir düşüş yaşamış ancak Ekimde tekrar topuklamış ve 3 aydır yükseliyor.

İddia edildiği gibi 1500 doları görür mü? Buna kesin cevap verebilmek için kahin olmak gerekir ki, inancımıza göre artık kahinlik müessesesi mevcut değil. Ancak grafiklerin dilinden orta vadede 1000-1100 seviyelerini görebileceği, kısa dönemli bazı gerilemelerinde yaşanabileceği anlaşılıyor.

Altını bol olan arkadaşlara bol kazançlar diliyorum. Olmayanlara da canınız sağolsun, mal da yalan mülk de yalan diyorum :) bu arada altını bol olan arkadaşlar zekatlarını aksatmasınlar, zira o altınlar sonra cefaya neden olur alimallah.


30 günlük

6 aylık

5 yıllık

35 yıllık – enflasyondan arındırılmış fiyatlar

4 Şubat 2009 Çarşamba

NE OLACAK BU DÖVİZİN HALİ !


İnsan bir şeyler okurken farkına varmadan kendini doğrulama yoluna gidiyor. Okuduğu yazılardan, makalelerden veya kitaplardan kendi düşündüklerini doğrulayanların daha doğru olduğunu düşünüyor.

Ben de dolar konusunda benim gibi düşünün birini görünce, “işte budur, çok doğru düşünüyor” diye hemen atladım. Bakalım Milliyet köşe yazarı Hurşit Güneş bugünkü yazısında dövizin önümüzdeki dönemdeki seyri hakkında ne öngörüyor?

· Türkiye’de döviz fiyatlarını arz ve talep belirler.

· Cari açık daralıyor. Dış borçlar sorunsuz ödeniyor.

· 2009 yılında ortaya çıkacak dış açık (ilave döviz ihtiyacı) IMF tarafından ve yabancı yatırımlarca karşılanabilir düzeyde.

· Yurtdışı piyasalarda faizler çok düşük olduğu için Türkiye’ye sıcak para girişi olabilir.

· Bu senaryoya göre yıl sonuna doğru dolar 1.5 TL civarına geriler.

· Eğer IMF anlaşmasında sorun çıkarsa ve yurtdışında ikinci bir büyük kriz olursa her şey tersine dönebilir ve dolar 2 TL olabilir.

SIRA ARKADAŞIM

İnsanoğlu gençken geleceği düşünür, yaşlandıkça geçmişi düşünmeye başlarmış. Sanırım ben de yaşlanıyorum ki geçmişe dalıp gidiyorum. Çocukluğumu, okul yıllarımı hatırlıyorum, anılarımı sevdiklerimle paylaşmaktan mutlu oluyorum. Evet sanırım bu yaşlanmanın ilk belirtileri olsa gerek.

Okul arkadaşlarıyla tekrar görüşmek güzel ama sıra arkadaşlarınızdan haber almak başka bir güzel. Çünkü size okul yıllarınızı daha bir inceden hatırlatıyor. Aynı sırada dirsek çürüttüğünüz, aynı havayı teneffüs ettiğiniz, gerektiğinde birbirinizden kopya çektiğiniz arkadaşlarınız nasıl unutulur değil mi!

Geçenlerde ortaokuldan bir sıra arkadaşım facebooktan bulmuş beni. Adı Serkan Ayhan. Anamur Lisesi Ortaokulunda birkaç yıl aynı sırada oturmuştuk. Tevfik Kayabaşı adında bir sosyoloji hocamız vardı Anamur Lisesi mezunları bilirler. Aynı zamanda müdür yardımcıydı. Sabahları “Anamur Lisesi Ortaokulu öğrencileri” diye hitap ederdi. Yani lise ortaokul karışımı bir okulun ortaokulunda aynı sırayı paylaşmıştık. Şimdi jandarma astsubaymış. Astsubaylık ta askerlik günlerinden pek iyi şeyleri çağrıştırmıyor ya neyse :) İnsanın kendi yakınlarından biri astsubay veya uzman çavuş olursa, insan “bunlar askerde böyle değildi” demeden kendini alamıyor. Sanırım kışlada başka bir havaya giriyorlar :)

Sırayı paylaştık dediğimi mecazi anlamda yada lafın gelişi söylediğimi zannetmeyin. Sırayı ortadan kalemle çizip ikiye ayırırdık. Her gün yeniden sıra paylaşma muhabbeti olurdu. Her ikimizin ölçümü birbirini asla tutmazdı. Kendi tarafından karışlamaya başlarsın sonra ortayı geçince karışları küçültürsün, böylece kendine daha fazla yer almış olursun. Sıranın ortasında onlarca çizik olurdu. Hangi çizginin geçerli olacağı da ayrı bir mesele.

Muhittin Tok adında bir vatandaşlık hocamız vardı. Arkadaşın evine yakın bir yerde oturuyormuş. Sürekli gırgırını yapardık. Sabahları okula arabayla geliyormuş ama benzine kıyamadığından öğleyin eve yemeğe yürüyerek gidip geliyormuş diye anlatırdı. Evini de tamamen kendisi yapmış hiç usta filan tutmamış derdi. Çocukluk işte, öyle çekiştirdiğimize bakmayın. Muhittin Tok nev-i şahsına münhasır bir adam olsa da iyi bir insandı.

Ne eğlenceli günlerdi, keşke şimdi de hayatımız o günlerdeki gibi hareketli ve neşeli olsa...