31 Ocak 2009 Cumartesi

AYDINCIK MANZARALARI

Her insan kendi memleketini sever ama böyle güzeli var mıdır Allah aşkına…
Şu güzel resimlerin üstüne daha fazla söz söylemek yakışmaz. İzlemek ve keyif almak en güzeli.





30 Ocak 2009 Cuma

BİR AŞK HİKAYESİ

John Blanchard banktan ayağa kalktı, askeri üniformasını düzeltti ve ana terminale giden insan kalabalığını inceledi. Yüzünü değil, ama kalbini tanıdığı ve üzerinde gül olan kızı aradı.

Ona olan ilgisi 13 ay önce, Florida kütüphanesinde başlamıştı... Raftan aldığı bir kitabın içindeki yazılar değil ama kenarındagördüğü, kurşun kalemle yazılmış bir not onu etkilemişti. Yumuşak el yazısı düşünceli bir ruhu ve akıllı bir zekayı yansıtıyordu. Kitabın ön yüzünde, ilk sahibinin adını fark etmişti:Miss. Hollis Maynell.

Uzun zaman çaba harcayarak adresini bulmuştu. New York'ta yaşıyordu. Ona kendini tanıtan bir mektup yazdı ve yazışmayı teklif etti. Bir sonraki gün II. Dünya Savaşına katılmak için denize açılmıştı.

Sonraki bir yıl ve bir ay boyunca her ikisi de posta yoluyla birbirlerini daha iyi tanıdılar.Her bir mektup,verimli bir tarlaya atılan tohum gibi, kalplerinde bir aşk doğurdu. Blanchard bir resim göndermesini rica etti, fakat o göndermeyi reddetti. Eğer gerçekten kendisi ile ilgileniyorsa, neye benzediğinin önemli olmayacağını düşünmüştü.

Avrupa'dan dönme vakti geldiğinde, ilk buluşmalarını kararlaştırdılar:

New York Ana terminali saat: 19:00."Beni üzerimdeki gülden tanıyacaksın..." diye yazmıştı kız. Böylece saat 19:00'da kalbini sevdiği fakat yüzünü görmediği kızı bekliyordu.

Size Mr.Blanchard 'in ağzından neler olduğunu yazıyorum:

Genç bir bayan bana doğru geliyordu. İnce ve uzun boyluydu. Sari saçları mükemmel kulaklarının arkasından dalgalar halinde sırtına uzanıyordu. Gözleri çiçekler gibi maviydi. Dudaklarının ve çenesinin narin bir sertliği vardı ve soluk yeşil elbisesi içerisinde canlanan ilkbahar gibiydi. Gül taşıması gerektiğini unutarak ona doğru hamle yaptım. Hareket ettiğimde, dudaklarında küçük kışkırtıcı bir gülümse belirdi ve"Benimle mi geliyorsun,denizci?" diye mırıldandı. Tamamen iradem dışında ona doğru bir adım daha attım ve o zaman Hollis Maynell'i gördüm.

Tam olarak kızın arkasında duruyordu. Kırk yasini geçmiş, gri saçlarını yıpranmış bir şapka altına saklamış bir kadındı. Şişmandı ve kalın bilekli ayakları alçak topuklu ayakkabıların içine zor girmişti. Yeşil elbiseli kız hızlı bir şekilde uzaklaşıyordu. Kendimi ikiye bölünmüş gibi hissettim. Onu takip etme arzum çok güçlüydü ve aynı zamanda ruhu benimle arkadaşlık etmiş ve destek vermiş kadına karşı duyduğum özlemde çok derindi.

Ve orada duruyordu. Onun soluk, şişman yüzü kibar ve duyguluydu. Gri gözleri sıcak ve parıltılıydı. Tereddüt etmedim. Parmaklarım onu bana tanıtan küçük, mavi eski kitabi sıkıyordu. Bu aşk olamazdı, ama özel bir şey olabilirdi. Belki aşktan daha güzel bir şey, mükemmel bir arkadaşlık olmalıydı bu. Duyduğum hayal kırıklığının sesimi boğmasına rağmen, omuzlarımı kaldırıp, onu selamladım ve kitabı uzattım..

"Ben Lieutenant John Blanchard, ve siz de Miss. Maynell olmalısınız. Benimle buluşabildiğinize çok sevindim. Sizi yemeğe davet edebilirmişim?"

Kadının yüzü toleranslı bir gülümsemeyle genişledi. "Bunun ne olduğunu bilmiyorum, oğlum." Diye cevap verdi. "Fakat demin yanından geçen yeşil giysili kadın,bu gülü yakama takmam için ısrar etti. Ve eğer beni yemeğe davet edecekolursan, caddenin karşısındaki büyük restaurantta seni bekliyor olacağını söyledi. Bunun bir çeşit test olduğunu da söyledi"

Anlamak zor değil ve Mise Maynell'in zekasına hayranım. Kalbin gerçek değeri, çekici olmayana verdiği cevap ile anlaşılır.

"Bana kimi sevdiğini söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim." Diyor Houssaye.

28 Ocak 2009 Çarşamba

KİTAP OKUYORUM

İlkokuldayken okul başladığında, öğretmen yazın ne yaptınız veya 15 tatilde ne yaptınız diye sorardı. Bazıları yalnızca top oynadım yada yattım derdi, bazıları yaylaya gittik öğretmenim derdi. 90lı yıllarda televizyon yaygınlaşınca televizyon seyrettim diyenler de çoğaldı. Bazı uyanıklar da öğretmenin gözüne girmek biraz da caka satmak için kitap okudum derlerdi.

Ben de bu uyanıklardanmıydım bilmiyorum ama kendimi bildim bileli kitap okurum. İlk okuduğumu hatırladığım kitap birçoğunuza tanıdık gelecek Cin Ali serisidir. Amcamın kızının eski kitaplarını ben kullanırdım. Sanırım o da kitap okumayı seviyordu ki epey hikaye kitabı vardı. Neyse Cin Alinin bir topacı vardı. Sonra bir de topu vardı. Top oynarlarken top komşunun bahçesine kaçmıştı. Ardından Can Ali serisini okudum. Can Ali de Marmarise tatile gitmişti. Can Ali daha etli butluydu. Cin Ali gibi ince kuru bir çizgi değildi.

İşte böyle başlar kitap okuma maceram. Hani CV’lere yazarlar ya hobileri: müzik dinlemek, futbol oynamak, kitap okumak, amuda kalkmak gibiJ. Ben de ciddi ciddi kitap okumayı hobim diye ilan etsem pek yalan söylemiş olmam.

Kitap aşkımdan kısaca bahsettikten sonra gelelim sâdete. İleriki günlerde zaman zaman okuduğum kitaplar hakkında fikirlerimi ve değerlendirmelerimi sizlerle paylaşmayı düşünüyorum. Kimi zaman da gençlik günlerimizin popüler kitaplarından nostalji paylaşımlar da yapacağım. Umarım sizler için okumak keyifli olur.

26 Ocak 2009 Pazartesi

DÖVİZ KURLARININ TAKİBİ NASIL YAPILIR?


Dolar veya Euro değerlerini etkileyen belki yüzlerce etken vardır. Herbirini ayrı ayrı değerlendirip bir sonuca varmak neredeyse imkansız. Ayrıca dünya piyasasındaki durum ile iç piyasanın aktörleri zaman zaman ters düşebiliyor. Dışarıda dolar düşerken içeride yükselme trendinde görülebiliyor. Ancak yinede DOLAR veya EURO kurunu takip etmem gerekiyor diyorsanız aşağıda bahsedeceğim inceliklerden faydalanabilirsiniz.

1. Dolar/Euro paritesi: Bu iki döviz cinsinin arsındaki paritenin takibi önemli bir adımdır. İşte size bunu takip edebileceğiniz bir adres.
http://finance.yahoo.com/currency-converter?amt=1&from=USD&to=EUR&submit=Convert
Bu sayfada paritesini almak istediğiniz döviz cinslerini seçerek sonuç alabilirsiniz. Sonucun hemen altında yer alan “View 5 day Trend” (5 günlük trendi göster) yazısını tıkladığımız zaman bize grafik verir. Grafiğin üzerinde 3 aylık veya yıllık opsiyonlar da yer alır. Böylece paritenin gidişatını yıllar itibariyle görebilirsiniz.

2. Dolar /Altın paritesi: Yukarıda verdiğim adresten G harfinden “Gold Ounces” seçebilirsiniz. Bu size Altının dolar cinsinden fiyatının hareketini gösterir. Genel itibariyle altının dolar fiyatı bir dengeye oturur ve iç piyasada dolar fiyatı ile altın fiyatları paralel hareket eder. Ancak son günlerde altına talep çok arttığından bu denge biraz altın lehine sapmış durumda.
Altının TL cinsinden fiyatının değerini
www.altinkaynak.com.tr adresinden takip edebilirsiniz. Altın arşiv bölümünden zaman aralığını seçtiğiniz zaman size bir tablo verir. Zaman aralığının seçiminde bir yıldan daha fazla bir aralığa izin vermiyor. Sonuçların hemen sağında grafiksel analiz işaretine tıkladığınız zaman grafik olarak da sonuçları görebilirsiniz. Excel dosyası olarak da indirme imkanı sunuyor.
Bu internet sayfasında Dolar ve Euro fiyatlarını da aynı şekilde arşivden bakabilirsiniz.

3. Borsadaki yabancı payı: İç piyasadaki bazı olumsuzluklardan kaçınma veya diğer dış pazarlardaki daha iyi imkanlardan faydalanma amacıyla yabancı sıcak para Türkiye’den çıkabilir. İMKB’deki yabancı payını
www.bigpara.com adresinden bulabilirsiniz. Anasayfada sağdaki endeks grafiğinin hemen altında yabancı payı gösteriliyor. Üzerine tıkladığınızda gelişimini grafik olarak görebilirsiniz. Benim izlenimlerime göre yabancı payındaki artış aynı zamanda borsa endeksini de belirlemektedir. Borsa yükselirken yabancı payı da artış gösteriyor ise o zaman dolar girişi olduğunu gösteriyor ve dolarda bir gevşeme oluyor. Borsa düşerken ise yabancı paylarına baktığınız zaman yabancı payının da paralel bir şekilde düştüğünü görebilirsiniz. İMKB endeksi ile dolar fiyatı ters orantılıdır da diyebiliriz. Yabancı payı grafiğine baktığınız zaman doğrusal olarak sürekli düşmediğini, düşerken bile kısa süreli artışların olduğunu görürsünüz. Bunun sebebi borsa endeksinin bir anda çökmesine izin vermek istememeleridir. Çünkü ellerindeki hisseleri boşaltırken mümkün olduğunca yüksek fiyattan satabilmek için zaman zaman alım yaparak borsaya moral verirler ve borsa geri mi dönüyor havası yaratarak insanları gaza getirip borsayı biraz yükseltip yine satmaya devam ediyorlar. Bu arada doların fiyatı da biraz düşüp sonra yeniden yükseliyor.

4. Ekonomik gelişmeler: İç piyasada Dolar veya Euro kıtlığına neden olacak ve sıcak yabancı paranın kaçmasına yol açacak her türlü gelişme fiyatın yükselmesine neden olabilir. Cari açığın fazlalığı en büyük sorundur. Cari açık yabancı sermaye girişleri ve dış borçlarla telafi edilmektedir. Eğer yabancı sermaye girişlerinde bir aksama olursa veya çıkışı hızlanırsa fiyatların yükselmesi kaçınılmazdır.
Önümüzdeki günlerde IMF’den alınması muhtemel kredi şu anda dolar üzerinde bir baskı oluşturmaktadır. Altın fiyatlarının da şu günlerde artmasının bir nedeni de dolara alternatif oluşturmasıdır diye düşünüyorum. IMF anlaşması bu kadar kesin bir beklenti haline gelmişken iptal edilirse yada çok ertelenirse doların yükselmesi kaçınılmaz olur.
Dış ticaret açığı cari açığı belirleyen temel unsurdur. İç piyasadaki daralmaya bağlı olarak ithalat ciddi oranda daraldı. Avrupa’daki talep daralması nedeniyle de ihracatta bir azalma var. Ama sonuçta dış ticaret açığında bir azalma var.

Grafik İncelemesi:
Benim şimdiye kadar izlenimlerim şunu gösteriyor. Grafik incelemesinde genel düşme trendinde alt noktaları bir doğru ile birleştirdiğinizde daha sonraki bir tarihte o doğru üzerinde yer alan bir değerden geri dönmektedir. Artışlarda da tepe noktalarını doğru ile birleştirdiğimiz zaman, ileriki bir tarihte gelecek bir artış bu doğru üzerinde yer alan bir noktadan geri dönüyor. Ekonominin genel seyrine göre bu doğruları birkaç aya bir yenileme ihtiyacı doğabilir.
Grafiklerde yükselmeleri dağlar, düşmeleri vadiler gibi düşünebiliriz. Özellikle borsada uzun vadede baktığınız zaman her dağın bir inişi olduğu gibi, borsada yaşanan her yükselme de bir düşüşle sonuçlanıyor. Zirve noktasından grafiği ikiye böldüğünüz zaman elamanın iki yarısı gibi simetrik bir şekilde endeksin düştüğünü görürsünüz. Yükselirken durakladığı noktalara yakın yerlerde, inerken de bu kırılma noktalarında bir süre durduğu görülüyor. Bu bahsettiklerim kesin kurallar değildir ancak diğer parametrelerle birlikte değerlendirmede dikkate alınabilir.

Bol kazançlı günler dilerim,


Ramazan


25 Ocak 2009 Pazar

AYDINCIK RESİMLERİ

Canım memleketim. Çocukluğumdan beri doya doya yaşayamadığım memleketim. Her zaman burnumda tüttü durdu. Sınavların biteceği zamanı, memleketime gitmek için terminale gideceğim zamanı hep iple çektim. Terminale birini karşılamak için yada başka bir iş için gittiğimde bile otobüslere bakıp bakıp iç geçirirdim. Binsem gitsem yarın geri dönsem diye düşünür sonra da cesaret edemezdim.

Otuzuma geldim memleketimi düşündüğümde hala burnum sızlıyor. Ama bir şey de var ki memleket sevdiğin insanlar var ise güzel oluyor. Muhabbet varsa, orada sevdiğin insanlar varsa o zaman güzel oluyor.

Çok sevdiğim memleketim Mersinin AYDINCIK ilçesi.
GÜLNAR ilçesinin ŞEYHÖMER köyü de yazları yaylaya çıktığımız köy.
Her ikisini de çok özledim..

Şimdi çektiğim birkaç Aydıncık resmini sizinle paylaşmak istiyorum.





Büyükalandaki büyük plajdan bir görünüm..


Aydıncık’ın vazgeçilmezi incekum plajı..



İncekum yolu üzerindeki bir başka plaj..




Adamız..

Büyükalandan görüntüler..













22 Ocak 2009 Perşembe

AY RESİMLERİ

Gökyüzünde salınan kocaman bir lamba. Sekli her gün değişir, bazen bir hilal olur bize milli duygularımızı hatırlatır, bazen koskoca bir top gibi olur heryeri gündüz gibi aydınlatır.

Ayın aydınlığı meyvelerin olgunlaşmasını sağlarmış öyle derler. Hatta ay ışığının etkisi o kadar cokmus ki ay ışığı altında yatıp uyumak insana zarar veriyormus. Ay ışığı dışarıda kuruyan elbiselerin bile daha çabuk eskimesine neden oluyormuş. Geçenlerde bir belgeselde izledim. Ayın yerçekimi dünyanın güneş yörüngesinde kalmasına yardımcı oluyormuş. Yani ay deyip geçmeyin. Mevlam öyle bir düzen kurmuş ki her bir ayrıntının bile bir amacı bir görevi var.

Şimdiye kadar ayın resmini birçok kez görmüşsünüzdür. Bir kez de benim çektiğim fotoğraflardan izleyin. Büyük ebatta görmek için üzerine tıklayın.









21 Ocak 2009 Çarşamba

İSRAİL GAZZE'YE NEDEN SALDIRDI

2005 yılında Ariel Sharon yönetimindeki İsrail hükümeti Gazze’den yahudi yerleşimcilerin çekilmesine, geride kalan evlerinin ve çiftliklerinin ise yıkılmasına karar vermişlerdi. Yahudi yerleşimciler Gazze’den ayrılmış ancak Gazze’ye kara, hava ve denizden ulaşım İsrail askerleri tarafından kontrol edilerek Gazze bir gecede acık hava hapishanesine çevrilmişti. Ayrıca Gazze'ye her türlü gıda ve tüketim maddesinin girişi sınırlandırılmıştı.
Hamas bu ambargo kaldırılmadığı müddetçe tekrar ateşkes yapamayacaklarını açıkladı. Hamas nihayetinde böyle bir saldırıyı bekliyormuydu bilinmez ancak ateşkesi kabul etmemesinin olumsuz sonuçlarının olacağını biliyordu. Fakat uluslararası yardımlar ile gümrük gelirlerinin İsrail tarafından bloke edilmesi ve uzun süren ambargonun Gazze'de yaşayanları ve yöneticileri çaresiz bıraktığı aşikar. İsrail de Hamas'ın ateşkese yanaşmamasını bahane edip Gazze'ye saldırdı. Amaç: hem Haması ateşkese zorlamak, hem de İsrailli seçmenlerin gönlünü hoş tutmak.

İsrail, 1,5 milyon Filistinlinin yaşadığı Gazze'ye
27 Aralık 2008'de hava saldırısı başlattı.
3 Ocak 2008'de kara harekatına geçti.
17 Ocak 2008 tarihinde ateşkes ilan etti ve
21 Ocak 2008 tarihinde tüm askerlerini Gazze'nin dışına çekti.

22 günlük bu canice saldırının bilançosu:
400'ü çocuk, 100'ü kadın en az 1.300 Filistinli öldürüldü.Allah hepsine gani gani rahmet eylesin.
Yaklaşık 2 bini çocuk 5 bin 500 kişi yaralandı.
22 bin ev ya yıkıldı ya da ciddi hasar gördü.
48 hükümet binası, 30 karakol, 20 cami yıkıldı.
En az 100 bin Filistinli evsiz kaldı.
10'u asker 13 İsrailli öldü.
Gazze'deki toplam maddi hasarın 1,3 milyar doları aştığı tahmin ediliyor.

Bu kısa özetten sonra, bu konuda 60’larda İsrail ordusunda görev yapan Avi Shlaim adındaki bir İsrailli tarafından kaleme alınan bir makaleyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu makale 7 Ocak 2009 Çarşamba Günü İngiltere’nin The Guardian Gazetesinde yayımlanmıştır.

Bir İsraillinin kaleminden yazılmış bir makalenin konuyu anlamamızda daha faydalı olacağı kanaatiyle ve bir arkadaşımın ricası üzerine bendeniz tercüme ettim, hata kusur var ise affola.

Türkçe tercüme için
TIKLAYIN.


İngilizce haline okumak isteyenler
BURAYA TIKLASIN.


Avi Shlaim şu anda, Oxford Üniversitesinde uluslararası ilişkiler bölümünde profesördür ve “The Iron Wall: Israel and the Arb World” ve “Lion of Jordan: King Hussein's Life in War and Peace” kitaplarının yazarıdır.


KEMAL DERVİŞ'İN EKONOMİ PROGRAMI

Nostalji yapacak son konu herhalde ekonomidir. Ancak geçtiğimiz yıllarda ekonomide neler yaşadığımızı okumaktan keyif alacak insanların da olabileceğini tahmin ediyorum.

2001 yılında malumunuz artık son raddesine gelmiş olan ekonomik sıkıntılar birilerinin birilerine anayasa kitapçığı fırlatmasıyla kriz haline dönüştüğü açıklanmıştı. Sonrasında Dünya Bankasında çalışan Kemal Derviş, Başbakanımız Bülent Ecevit'in daveti üzerine görevinden istifa etmiş (kendi ifadesiyle Dünya Bankası’ndan izin alarak değil, bütün ilişkilerini keserek gelmiştir) ekomomimizi kurtarmak için Türkiye gelmiş ve 14 Mart 2001 tarihinde bir ekonomik program açıklamıştır. O günlerde ortalıkta dolaşan spekülasyonlara göre kriz batılı emperyal kuvvetler tarafından körüklendi ve verdikleri borçları geri tahsil edebilmek için de Kemal Derviş zorla ekonomi bakani yapıldı. Bu konularda neyin doğru olduğunu bilmek pek mümkün değil ancak bir şey var ki Kemal Derviş görevden ayrıldıktan sonra da, yeni hükümetler başa geldikten sonra da aynı program uygulanmaya devam edildi.

2008 krizinde her önüne gelen "Biz 2001'de iyi bir deneyim yaşadık. Bankalarımızı ve ekonomimizin temel taşlarını sağlamlaştırdık. Onun için bu kriz bizi diğer ülkeler kadar etkilemez." dediler. Bakalım 2001 krizinden sonra gerçekten neler yapılmış. Eğrisiyle doğrusuyla 2007 yılına kadar uygulanan ekonomi programının neler içerdiğini görelim bakalım.

Devlet Bakanı Kemal Derviş’in açıkladığı Ulusal Programın Genel Stratejisi şöyle:

14 Mart— Kasım ve Şubat aylarında yaşanan
krizler özellikle bankacılık kesiminin
zaafiyetlerini artırmış, mali piyasalarda önemli
dalgalanmalara ve istikrarsızlığa neden olmuştur.
Böyle bir ortamda hazırlanacak programın genel
stratejisi üç aşamadan oluşacaktır:

Devamını okumak için lütfen
TIKLAYIN.

20 Ocak 2009 Salı

BALKONSUZ EV, GÖBEKSİZ ERKEK OLMAZ !!!

Diyet ve benzeri oluşumlar Türk delikanlılarını güçten düşürmek ve Türk tebasının devamını engellemek için dış mihraklar tarafından çıkarılmış bilinçli bir düzmecedir.

Amaç eskiden bir koyunu bir oturuşta götüren dev gibi babayiğit atalarımızı ve tarlada doğum yaptıktan sonra bebeğini kundaklayıp elde orak çalışmaya devam eden büyük Türk kadınlarını; kalori sayan, grip olunca yatağa düşen, fitness ve aerobik yapan çıt kırıldım tiplere dönüştürmek ve Büyük Türk ırkını japonlar gibi sıska zayıf ve sağlıksız bir ırk haline getirmektir.


İktiza ettiğinde 240 kiloluk top mermisini tek başına namluya süren bir Türk babayiğidini pazar arabası ile pazara çıkmaya muhtaç duruma düşürülmesinden daha soykırım ne olabilir arkadaşlar. Annemin anlattığı vita yağı dönemleri ve hatta dedemin anlattığı iç ve kuyruk yağı dönemlerinde kalp hastalığı varmıydı? Vardıysa neredeydi? sorarım size. Kolestrol çokluğu bir hastalık değil sadece ölçüyü kaçırdığınızın bir göstergesi olup 2 şişe soda ile oranı düşürülmesi mümkün bir basit durumdur.


Aziz Türk milletinin evlatları gelin bu oyuna düşmeyelim kalori diyet gibi tuzaklara kapılmayalım.


Can boğazdan gelir!

Gürbüz insan güzel insandır!

İştahlı insan sağlıklı insandır!

Soya fasulyesi et yerine geçemez!

Hindi etinin ne ....me derman olduğu belli değildir!

Hindi ne tavuk ne de et yerine geçer adı hindidir hindi sevenler tarafından tüketilmeli yeni çağın mucizesi olarak yutturulmamalıdır!


Feminizim ve eşitlik adı altında değerli Türk kızlarının aklı çelinmekte yemek yapmayı bilmeyen, yeni nesli abuk sabuk yiyeceklerle yetiştirecek, beceriksiz, uyumsuz, damak zevki gelişmemiş sunta kılıklı diyet bisküviyi yiyecek sanan, et yemeyen, geleneksel mutfağına bağlı kebapperver kişileri hanzo yada kro gibi gören, sinirli ve bir deri bir kemik bir gürüha dönüştürmekte az önce belirttiğim gibi Gelecek Büyük Genç Türk neslinden korkan dış ihrakların bir oyunudur.


Bir yeni çağ yalanıda çin mutfağıdır. Aslında çin mutfağı yada çin yemeği diye bir şey yoktur onların olayı bahçede buldukları her türlü malzemeyi bir demir leğene doldurup (wog) diğer çinliler mevzuya uyanmadan acele pişirip (herşey az pişmiş) karnını doyurmaktan ibarettir. Bu kardeşlerin sayısı milyarlar ile ifade edildiğinden bizdeki gibi ortadaki tencereya kaşık sallama durumlarında masadakilerin yarısı aç kalmakta ve dolayısı ile tok açın halinden anlamamakta fakat kung-fu marifeti ile bir araba sopa yemekteydiler. Sonunda uyanık bir çinli bu durumda çözüm olarak çubukla yemek tekniğini bulup masada bulunan herkesin tencerenin dibi görünmeden bir kaç lokma alabilmesini sağlamış ama sonuçta bu günkü cüce asabi ve kıl çinliler ortaya çıkmıştır.


Kahrolsun doymamış yağ oranları! Kahrolsun şekersiz yiyecek içecekler! Kepek ve lif insan değil hayvan gıdasıdır! (sıkıysa köyden gelen akrabanıza avakadolu hindi salatası ve yanında kepek ekmeği ve light kola ile ağırlayın birdahaki kurban bayramı tavrını gözlemleyin.) Her daim yaşasın geleneksel Türk ve Osmanlı mutfağı der; Bol salçalı (yemeğin salçalısı.....) yağlı ve hamur işli öğünler dilerim. Yaşamınız fırından yeni çıkmış bol fıstıklu ve peynirli künefe tadında geçsin."

NİNENİN MEKTUBU

Amanın yavrım,

Ben öyle duyuyom, o gocuman memleketlerde cicili bicili, boyalı moyalı, şingirdak şingirdak, kirpikleri takma, saçları sokma, onlan bunlan düşüp kalkma, gözleri elde, etekleri belde, artanı da yerde, siska miska, sibildak gibi bazı, çirkin mirkin hanımlar, gızlar oluveriyormus. Amanın onlara tutuluveren de, yanıveren de deme yavrım.

Alceen gızın soyu sopu belli, saçı sırma telli, eline el değmemiş, kötü süt emmemis, sevgisi derinde, eti butu yerinde olmalı. Dizine otutturuverdin mi kucağın dolmalı, domuz hem evlenince pazara kadar değil, mezara kadar varmalı. Ee hanım dediğini de alaya kattın mı, koluna taktın mı yakışmalı, duvara attın mı yapışmalı. Bu sözlerimi eyi dinle bakem, bi kulağından sok da öte kulağını tıka, çıkıvermesin len. Senin nazlı Eminen ne güne duruyo?

Geçenlerde ekmek ediyodum. Açcık hamurum kaldıydı. Emine gelivedi. "Goley gelsin ninem" deye artanını da o edivedi sağ olsun. Maşallah bi olmus hopur hopur. Dilim dağı taşı gırkbin kere maşallah. Amanın, artanını da o ediverdikten sonra iki süpürge çalıvedi avluya, malların altlarını kürüyüvedi. Ben de ah benim ak topanım, gövercinim, kalem kaşlım, nazlı gülüm, mor sümbülüm, al bürgülüm, bol görgülüm, naha Allah seni allı başlı gelinler edivesin, muradına er, gonca güller der, naha evlerine sarı sarı buğdeyler yağıvesin deye dualar edivedim. Giderken de senin hesabiyetine sööle "e gelinim olmecen mi len?" dedim de iki yaneceginden şappudu şuppudu öpüvediydim. Amanin misler gibi kokuyo len. Ee öpmek filan deyince o gül yüzün gülüyo de mi? Seni gavurun piçi seni! Emi güzel yavrım, yokluğun köz oluyo yüreğimde.

Dün akşamüstü kırmızı fistanımı geydim de sööle cami duvarına dogru yukarı çıkıyodum. Elimi ardıma kodum. Bizim Zartlak Osman pencereyi açmış, bende sööle oturdum. Bi de iradiyoyu sonuna kadar açtıttırmış da havaları dinliyon deyyodum. Beni görüvedi, "ninee!" dedi. "Eeey!" dedim. "Gel de bi açcik oynayıvee" dedi. "Beni mi deyyon ay oğlum" dedim. "Heee" dedi. "Uleen" dedim, "benden geçti gari a yavrım. Sen o karını, Gıygıdı İbram'ın gızını bi ciscibildak soy, köyün delikanlılarını da ünle, onların garşısında böyle şakkidi şukkudu bi oynative!". İyi dememiş miyim len? Sen olmayınca yokluğun köz oluyo yürecigimde. Gel gari yavrım. Yollara bakıttırma, gözümüzden yaş akıttırma. Gel gari yavrım, gel gari!

________________________________o__________________________________
Ninem biliyor bu işi!!! Bizden geçti artık, yeni evlenecekler ninemden ders alsınlar :)
Sakın "Yaşlı, ihtiyar, herşey artık değişti, ne bilecek" demeyin. Eski topraklarda neler var neler. Hele bir konuşturun onları, birazcık deşeleyiverin konuyu neler anlatırlar neler.

Allah büyüklerimize sağlıklı sıhhatli uzun ömürler versin. Bizlere de onlardan madden ve manen yararlanmayı nasip etsin.

15 Ocak 2009 Perşembe

DERS ÇIKARMAK - Kavak Ağacı ile Kabak



Ulu bir kavak ağacının yanında bir kabak filizi boy göstermiş. Bahar ilerledikçe bitki kavak ağacına sarılarak yükselmeye başlamış. Yağmurların ve güneşin etkisiyle müthiş bir hızla büyümüş ve neredeyse kavak ağacı ile aynı boya gelmiş.

Bir gün dayanamayıp sormuş kavağa:
-Sen kaç ayda bu hale geldin ağaç?
-On yılda, demiş kavak.
-On yılda mı? Diye gülmüş ve çiçeklerini sallamış kabak.
-Ben neredeyse iki ayda seninle aynı boya geldim bak!
-Doğru, demiş kavak.

Günler günleri kovalamış ve sonbaharın ilk rüzgârları başladığında kabak üşümeye sonra yapraklarını düşürmeye, soğuklar arttıkça da aşağıya doğru inmeye başlamış.
Sormuş endişeyle kavağa:
-Neler oluyor bana ağaç?
-Ölüyorsun, demiş kavak.
-Niçin?
-Benim on yılda geldiğim yere, iki ayda gelmeye çalıştığın için.

Ders: Çalışmadan emek harcamadan gelinen nokta başarı sayılmaz. Kolay kazanılan, kolay kaybedilir. Her işte alın teri ve emek şarttır.