19 Şubat 2009 Perşembe

BENJAMİN BUTTON

Akşamları televizyonun karşısına oturup film izlemek çok hoşuma gidiyor. Her ne kadar televizyon izlemenin pasif bir iş olduğunu, beyni çalıştırmadığından gerilettiğini, vücudu kullanmadığınızdan dolayı da hantallaştığınızı söyleseler de, araya reklam girmeden baştan sona bir filmi seyretmenin tadına doyum olmuyor.
Sanırım böyle durumlarda ben kendimi çok kaptırıyorum. Eşim ben televizyon izlerken kendimden geçtiğimi, adeta transa geçtiğimi, kimseyi duymadığımı söyler.
Akşam servisten indikten sonra yol üzerinde bir film satıcısı var. Sık sık film alıp izliyorum ama son zamanlarda hayranlıkla izlediğim pek film olmamıştı taki Benjamin Button'a kadar.
Çok enteresan bir film çekmişler hakikaten. Hayatın anlamını, yaşamın düzenini baştan sona değerledirme ihtiyacı hissettiriyor insana. Eğer insan yaşlı bir şekilde doğup gün geçtikçe gençleşseydi nasıl olabileceğini, hayatımızın nasıl değişeceğini çok güzel işlemişler. Yaşlanmanın da bir nimet olduğunu daha iyi anladım sanırım. Allah öyle bir düzen kurmuş ki bebek olmanın da, yaşlanmanın da bir nedeni, hayatta bir yeri var.
Filmin sonunda eşime sordum "filmde gereksiz bir sahne varmıydı sence" diye. O da benimle aynı fikirde olsa gerek ki çok beğendim, tüm detayları çok iyi çekmişler, hiç gereksiz bir sahneye yer vermemişler" dedi. Başroldekilerin de hakkını vermeden geçmemek lazım tabi.
Âmâ bir usta tarafından yapılan ve geriye doğru çalışan bir saatin varlığından bahsediyordu. Ustanın oğlu savaşta ölmüş ve usta zamanın geriye doğru akmasını istediği, böylece oğluna kavuşabileceğini hayal ettiği için saati bu şekilde yapmış.
İnsanların doğa üstü gayretlerini ve azimlerini izlemek benim için iyi bir motivasyon kaynağı oluyor.
Allah izin verdikten sonra insanoğlunun yapamayacağı hiç birşey yoktur diyorum.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz icin tesekkur ederim, yine beklerim...