13 Nisan 2009 Pazartesi

GÜLİSTAN - SADİ ŞİRAZİ

Geçenlerde Doğu klasiklerinden Sadi Şirazi'nin Gülistan'ını okudum. Sanırım genç öğrenciler için basitleştirilmiş ve kısaltılmış versiyonu idi. Çok hoşuma gitti. Uzun versiyonunu da alıp okumayı düşünüyorum. Hayata dair çok güzel hikayeler anlatıyor, dersler veriyor. Kitap okuma mevzuu açıldığında tüm arkadaşlarıma tavsiye ediyorum. Mutlaka bir defa okunmalı ve hatta mümkünse zaman zaman tekrar okunmalı diye düşünüyorum. Sadi Şirazi'nin bir de Bostan isminde bir eseri varmış. Eminim o da Gülistan kadar güzel ve faydalıdır.


Gülistan'dan sevdiğim bölümleri, hikayeleri ve anlamlı sözleri zaman zaman sizlerle paylaşacağım. Umarım sizelerde seversiniz ve faydalanırsınız.

Bu arada Toroslarda yörüklerin kullandığı bir tabir aklıma geldi. Yoldan çıkan, uygunsuz davranışlarda bulunan kimseye iyice şirazadan çıktı derler. Burada kullanılan şiraza kelimesinin Şirazi'den gelme ihtimalinin olduğu kanaatindeyim. Zira Gülistan'da hayat yolunda dosdoğru nasıl gidilir anlatılıyor.


Sadi-i Şirazi kimdir?

İran Edebiyatının önemli şair ve yazarlarından biri olarak kabul edilir. Asıl adı, Ebu Abdullahmüşerrifûttin bin müslih eş- Şirazi’dir. (1213-1292)

Rivayetlere göre; hayatının ilk üçte birinde tahsille meşgul olmuş, ikinci üçte birini seyahatle geçirmiş, kalanını da ibadete hasretmiştir. Bilginler yetiştiren bir soya mensup olduğu bilinir.

Tahsiline Şiraz’da başlamış, Bağdat’da Nizamiye medresesinde devam etmiş, çağının büyük simalarıyla tanışmıştır. Dini terbiye almış, bu konuda tanınmış kişilerle konuşmuştur. Hayatı daima öğretici, düşündürücü ve çekici bulmuştur. İnsanlarla konuşmak ve seyahat etmek onun sevdiği şeylerdir. Çok kez Hac’ca gittiği de rivayet edilir.

Ebu Bekir ve oğlu Sad için “ BOSTAN ve GÜLİSTAN” isimli yapıtlarını yazdı. Güneydoğu Anadolu ve Azerbeycan’ı gezdi. Karışık ve hareketli hayatının nihayetinde tekrar Şiraz’a gelerek, burada yerleşir ve ölümüne dek, tenha bir yerde yaptırdığı tekkede, vaktini okuyup yazarak, ibadet ederek ve ziyaretleri kabul etmekle geçirir.

Birçok büyükler ona saygı göstermişler. Büyük bir tevazu ile her zaman içinde yaşadığı halk, hayatının sonlarına doğru, onu ermişlerden biri olarak tanımıştır. Sadi 1292 yılında Şiraz’da vefat etmiştir. Mezarının bulunduğu semt O’nun adı ile anılır. Kusursuz bir anlatış biçimi olan Sadi’nin uslübu basit gibi görünür, ancak kolay taklit edilemez. Yapılarından başlıcaları şunlardır. “Takriz-i Dibaçe”, “Mecalis-i Pençgane” , “Gazeliyet”... En meşhur eseri “ Bostan ve Gülistan” İslam dünyası medreselerinde okunmuş, açıklamaları yapılmış ve çeşitli dillere çevrilmiştir.


Gülistan'dan bir hikaye ile yazımızı tamamlayalım.

Bir pâdişâhın acemi bir kölesi vardı. Bir gün bu köle ile gemiye binmişti. Köle o zamana kadar hiç gemiye binmemiş ve deniz görmemişti. Gemi yolculuğunun bir takım sıkıntıları ve zorlukları vardı.

Köle, gemi limandan ayrıldığı andan îtibaren titremeye başladı. Ne yaptılarsa köleyi sâkinleştiremediler. Gemide âlim bir kişi vardı. Hükümdâra; "Müsâde ederseniz ben onu susturayım" dedi. Hükümdar da o zâta izin verdi.

O zât, köleyi denize attırdı. Köle birkaç kere suya battı, çıktı. Geminin bir tarafına can havliyle tutundu. Onu saçından tutup gemiye aldılar. Bu olaydan sonra köle, köşesinde sessiz ve sâkin oturdu.

Hükümdar âlimden bu işin hikmetini sordu. O da; "Köle suya girmeden evvel, gemideki selâmetin kadrini ve kıymetini bilmiyordu. İşte huzûrla, saâdet ve sıhhat de böyledir. Huzûr içinde yaşıyan, mesûd olan, bir felâkete uğramadıkça, o huzûr ve saâdetin kıymetini bilmez. İnsan hasta olmadıkça da, sağlığının kıymetini bilmez" dedi.