14 Nisan 2009 Salı

MISIR - KAHİRE

Mart ayında resmi bir toplantı vesilesiyle Kahire'ye gittim. İki gün boyunca yoğun gündem nedeniyle akşam 9'lara kadar toplantı salonunda tıkılıp kaldık. Bizde gece Kahireyi gezmeye, bir nebze de olsa etrafı görmeye çalıştık. Zaten Mısırlılar sabaha kadar çarşılarda, kahvelerde yada lokantalarda oluyormuş. Gece 12'de sokaklarda şöyle bir turlayalım dedik. Etrafta dolaşan, parklarda muhabbet eden, kaldırım kenarlarında oturan bir sürü insan vardı. Mısır'lıların tabiriyle Kahire 24 saat yaşayan bir şehir.

Şehre vardığımızda ilk dikkatimizi çeken şey tabiki trafikteki hacı muratlar ve şahinler oldu. Meğer Türkiye'de üretime son verilince üretim bandını Mısır'a taşımışlar. Hacı muratları görmelisiniz, nasıl olupta çalıştığına hayret edersiniz. Trafik o kadar keşmekeş halindeki trafik kuralı diye bir şey yok. Zaten o kadar çok trafik kazası oluyormuş ki insanlar çok ciddi bir durum olmadığı müddetçe kazadan sonra bir eyvallah çekip yollarına devam ediyorlarmış. Söylediklerine göre yalnızca Kahire'de 40 milyon insan yaşıyormuş. E tabi o kadar kalabalık bir şehir olunca trafik de altüst oluyor.




Burası Han Halil dedikleri Kahire'nin ilk şehirleşmesi esnasında İslam devletinin hakimiyeti sanırım Emeviler zamanında yapılmış bir alışveriş merkezi. Bizim İstanbul'daki Kapalı çarşıya benziyor. Ama Kapalı çarşı tabiki bunun katının katı sayılır. Genellikle hediyelik eşyalar, takılar filan satılıyor. Piramitler ve eski mısır heykellerinin örneklerini bulabilirsiniz. Aldığımız şifahi bilgiye göre satılan eşyaların çoğu Çin'den geliyormuş.


Han Halil'in içerisinde bir kahve'de çay içiyoruz. Kişi başına bir çaydanlık getiriyorlar. Kaynayan suyun içine çayı atıp kaynatıyorlamış. Bizim gibi demlemiyorlar. İçerken içine taze nane koyuyorlar. Hani fena da olmuyor. Bardaklarda ve çaydanlıkta hayır yok ama ortam o kadar otantik ki ne içseniz farketmez. Kahve kaç yüzyıllık bilmiyorum. Osmanlı'dan izler var. Minber maketinde ayyıldız var. Tavandaki işlemeler çok hoş. O kadar kalabalık ki dip dibe tıkış tıkış oturuyorsunuz. İnsanlar nargilelerini fokurtatıyor. Kadın erkek farketmiyor. Normal aileler oturmaya geliyorlar ve nargile içiyorlar. Hatta elli yaşında bir teyzem nargileyi fazla kaçırmış neredeyse kendinden geçiyordu.


Bu resmi de kaldığım otelin balkonundan çektim. Nil nehri gece güzel görünüyor. Gündüz fırsat olsaydı gemi ile tura çıkacaktık ama nafile.


Bu yiğidim de bir Osmanlı paşası. İhtişamı omuzlarımızı kaldırdı doğrusu. Bakmayın siz şimdi araplar bizi kötüler biz de onları. Ama Osmanlı bu Arap ülkelerine çok emek vermişde onlar kıymetimizi bilmiyorlar. Allah onlardan razı olsun.
Böyle dedeleri olan bizlerin de onlara layık olabilmek için elimizden geleni yapmamız lazım. Biz de en azından kendi memleketimizin ihyası için, bir adım daha öteye gidebilmesi için var gücümüzle çalışmamız gerekir. Biraz derin kaçtı ya neyse idare edin artık.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz icin tesekkur ederim, yine beklerim...